Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Hekimoğlu İsmail
Onu 1956’da, Erzurum’un Murad Paşa Camisi’nde Risale-i Nur’ları okurken tanıdım. Tevkif olmayı göze almadan derse gidemezdik. Devlet olanca gücüyle üzerimize yüklenmişti. Biz haftada bir gün derse giderdik, o her gün ders yapardı. Demek ki her şeyi göze almıştı.
O zaman Risale-i Nurlar eskimez yazıydı. Kırkıncı Hocam, eskimez yazıları rahatlıkla okuyup, Osmanlıca olan bu eserleri çok güzel anlatırdı.
Bir insanın ilimle neler yapabileceğini o derslerde daha iyi anladım.
Sadece devlet baskısı değil, ekonomik zorluk da diz boyuydu. Bütün bunlara rağmen Hocam, çalışmayı elden bırakmadı. Gün oldu tevkifler, takipler birbirini takip etti. Gün oldu, huzursuzluklar ayyuka çıktı. Hele hele devletin eli Hocamın yakasından hiç çekilmedi. O, bildiği, inandığı yolda durmadan yürüdü. O bir kişi, bir çekirdek gibi neşvünema oldu, değil ki vilayetlere, kıtalara bile dal, budak saldı. Eserleri olgun meyveler gibi elden ele dolaştı.
1956’nın imkânsızlıkları çok geride kalmıştı. Dershaneler, yurtlar birbirini takip ederken, hayalen baktım, binlerce genç Kırkıncı Hocamın tedrisinden geçmiş. Her meslekten insanlar, memurlar, öğretim üyeleri, ilim adamları, hep onun talebeleri…
Ya Rabbi, bir kuluna ne büyük kabiliyetler ve imkânlar veriyorsun! Bir insan, maddi ve manevi atlasları nasıl değiştiriyor böyle? Geçen sene bunları düşününce Hocamın kıymetini bilmediğimi de anladım, ellerini öptüğümü bildirmek için mektup yazdım. Mektubuma verdiği cevap şefkat menbaından akan ırmaktı… Ben, kendimi onun talebesi biliyorum amma, onun beni talebeliğe kabul edip, etmediği ıstırap yumağı gibi gönlümde örülüp, örülüp sökülüyordu.
Bu kıymetlerin kıymeti bilinmezse, elmasları atıp taşlarla oynayan çocuklara döneriz. Evet, o da insan ben de insanım amma, onun yaptıklarıyla benimkiler arasında dağlar kadar farklar var. Muşmulayla muz nasıl mukayese edilir?
İnsan kıymeti bilinmezse, İslam’a yapılan hizmetler durur. İslam’a hizmet edene hizmet etmemek, Müslüman için felakettir! Kırkıncı Hocamın binlerce dersi, yüzlerce makalesi yanında kıymetli eserleri de şunlardır: Hikmet Pırıltıları, Nükteler, Ruh Nedir?, Kader Nedir?, Nasıl Aldanıyorlar?, İrşad Sahasında Bediüzzaman, Cihad Sahasında Bediüzzaman, Alevilik Nedir?, Dar-ul Harp Nedir?, İslam’da Birlik, Bediüzzaman’ı Nasıl Tanıdım?, Gönül Damlaları, Fikir Damlaları... Ve daha nice eserlere…
Hiç şüphe yok ki İslam âlimi olduğu kadar, insan mühendisi de olan Hocamızın en kıymetli eserleri, yetiştirdiği talebeleridir. Çoğu “Hoca” oldu amma, hocalık unvanlarıyla Kırkıncı Hocamın önünde diz çöküp, elini öpmeleri, faziletin mahyalaşmış hâlidir.
(bk. Zaman Gazetesi, 22 Haziran 1996)