Allah Resulü (s.a.v) Daima Liyakati Esas Alırdı
Hz. Peygamber (s.a.v), işi ehline verme noktasında çok hassas davranır, vazife taksiminde “liyâkat, istidat ve kabiliyeti” esas alırdı. Tebük Seferinde Hz. Ömer (r.a) ve Hz. Ali (r.a) gibi büyük sahabelerin bulunduğu orduya azadlı köle Zeyd’in oğlu Üsâme’yi kumandan tây etmesi bunun açık delilidir. Çünkü idari işlerde mal-mülk, soy-sop-nesep değil, liyakat ve vasıf esastır.
Bir gün Peygamber Efendimiz’in amcası Abbas’ın oğlu, kendisinden tahsildârlık memuriyeti istedi. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle cevap verdi:
“Sadaka, halkın artığıdır. Muhammed’in ailesinden hiç kimse sadaka toplayamaz!..”
Başka bir iş için talepte bulunan diğer bir kişiye de şöyle buyurdular:
“Biz, bu işlere talipli olanları değil, lâyık olanları getiririz.”
Bu bakımdan, bütün idareciler Hz. Peygamber’i örnek almalı, işi ehline vermeli, eş, dost, hısım ve akraba gözetmeden herkese eşit davranmalıdırlar. Nitekim Cenâb-ı Hak şu ayet-i kerimeyle vazifeyi ehline vermeyi emretmektedir:
“Allah size emanetleri mutlaka ehline vermeyi ve insanlar arsında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder.”1
Eğer emanet, ehil olmayana verilirse, millet zarara uğrar, devlet de terakki yerine tedenni eder ve izmihlale gider.
Nitekim bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmaktadır:
“Emanet kaybedildiği zaman, yani işler ehli olmayanlara verildiği zaman kıyameti bekle.”
Dipnotlar:
1 Nisa Suresi 4/58.