İnsanın Kudreti
Kudret, iradenin uygun görmesi üzerine, istenen şeylerde (makdûratta) tesir icrâ eden ve fâile bir işi işleme ve işlememe imkânı veren bir kuvvettir diye tarif edilir.
İrade için yapılan küllî ve cüz’î ayırımı, kudret için de yapılabilir. İnsanın küllî kudreti bütün azalarının ve duygularının vazife görebilecek durumda bulunması demektir. İnsan bu durumda herhangi bir işe teveccüh edebilir; yâni yürüyebilir, okuyabilir, dinleyebilir… Fakat bunlardan birisine, meselâ okumaya karar vermesi hâlinde kendisinde bilkuvve bulunan kudreti cüz’îleşir. İnsanın cüz’î kudreti, işlediği fiille birlikte meydana gelir. Küllî kudreti ise fiilden önce mevcuttur. Zaten mükellef olmanın ve imtihana tâbi tutulmanın şartı da budur. Cenâb-ı Hak insanları küllî kudretiyle mükellef tutmaktadır. İnsanda belli bir fiilin işlenmesi için gerekli olan kudretin önceden mevcut olmaması hâlinde, bir mükellefiyet de söz konusu olamaz. Meselâ, eli olmayan bir kimse abdest alırken elini yıkamakla mükellef değildir. Diğer fiiller de buna kıyas edilebilir.