Bir Başçavuşla Yapılan Ahiret sohbeti
1962 yılında, Merhum Hacı Musa Güngör yanıma gelerek,
“Benim bir astsubay arkadaşım var. Bu zat, ‘Ben Allah’a inanıyorum. Bu hususta hiçbir şüphem yok. Fakat öldükten sonra yeniden dirilmeye, bir daha hayata kavuşmaya pek inanamıyorum. Bundan da çok huzursuz oluyorum.’ diyor. Acaba bu kardeşi sizin yanınıza getirsem bu hususta ona nasihatte bulunabilir misiniz?” dedi.Ben :
“Risale-i Nur’dan haşre dair hakikatleri kendisine okuruz ve izah ederiz. Tesirini de Allah’a bırakırız.” dedim.
Bir gün ikisi birlikte medreseye geldiler. Biraz sohbetten sonra Astsubay:
“Hocam, ben Allah’ın varlığına ve birliğine cidden inanan bir insanım. Bunda hiçbir şüphem yok. Lâkin bu dünya yıkıldıktan sonra ahiretin gelmesini ve insanların orada tekrar dirilip yeni bir hayata kavuşmasını aklen kabul edemiyorum. Doğrusu inanamıyorum. Bununla beraber huzursuzum. Genç olmama rağmen dünyadan, hayattan hiçbir zevk alamıyorum. Daima rahatsızım.” dedi. Ben :
“Doğrudur, huzursuz olabilirsin. Çünkü huzurun kemali, fazilet-i insaniye ile fazilet de ancak din ve iman ile kaimdir. Din, ruhun zorunlu bir ihtiyacıdır. Uhrevî faydalarından bir yana, dünyaya ait faydalarını bile saymak mümkün değildir. İnsan için dinden daha büyük bir teselli kaynağı olamaz.”
“Evet, inanan bir şahsın kalbinde öyle bir saâdet vardır ki, dünyanın bütün hüzün ve gamları onun beline yüklense, onun huzur ve şevkini ihlal edemez. Zira o saâdet, o huzur ebedî olduğu için, ona zeval arız olmaz. İşte bu metanet ve saâdeti insanlara ne kanunlar ve ne de felsefe temin edebilir. Dinsiz bir adam için ne fazilet kalır ne de vicdan. Fazilet kaybolunca akıl desteğini kaybederek, ıstıraba düşer. Cenab-ı Hak Teâlâ o dinsize asla huzur vermez. Ruhundan, vicdanından zevk ve neşe hassasını derhal siler atar. Hayatın zevki, lezzeti ancak iman ile tahakkuk eder. Dünyanın saâdet ve rahatı o his ile kaimdir. Hayatın maruz kaldığı tehlikelere, musibetlere ve ıstıraplara da iman ile mukavemet edilir. İmanın tahakkuku ise altı rüknüne birden inanmak ile olur. Bu altı rükünden birisi de ahirete imandır.” dedim.
“Peki Hocam, imanın rükünlerinden biri Allah’a iman, biri ahirete iman. Diğerleri nelerdir?” diye sordu.
Cevaben imanın esaslarını saydım. Daha sonra şöyle devam ettim:
“İşte insan bu altı esasa inanmakla kâmil bir mümin olur. Burada ince bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Allah’a inanıyorum demek, ben ahirete de iman ediyorum demektir. Evet Allah’a iman eden birisinin onun gönderdiği peygamberlere ve kitaplara da iman etmesi lazımdır. Zaten akıl ve mantığın icabı da budur. Madem Cenab-ı Hakk’a iman ediyorsunuz, o halde Peygamberimize ve ona indirilen Kur’an’a da iman ediyorsunuz demektir. Yoksa sadece Allah’a inanıp, imanın diğer rükünlerini inkâr etmek akıl ve mantık ile izah edilemez. Allah, öldükten sonra dirilmeyi bütün semavî kitaplarda vaad ettiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de de bir çok ayetlerle izah ediyor.”
“Şu halde siz de Allah’a iman etmekle diğer iman rükünlerini kabul etmiş oluyorsunuz.”
“Şunu da söyleyeyim ki, bir insan biraz tefekkür ederse şunu hemen idrak edebilir:
“Bu âlemi yaratmayı bilen Cenab-ı Hak ahireti de yaratabilir. Ayrıca mantıkla düşündüğünüzde “Ahiret olmasaydı Cenab-ı Hakk dünyayı da yaratmazdı.”deriz. Üstadın ifadesi ile, “Hiçbir vecihle mümkün değil ki: bu fâni âlemin bâki Hâlık’ı, bunu icad etsin de, bâki bir âlemi icad etmesin? Hem mümkün değil: Şu bedi’ ve zâil kâinatın sermedî Sânii bunu halk etsin de, müstekar ve daimî diğer bir kâinatı icad etmesin? Hem mümkün değil: Bu meşher ve meydan-ı imtihan ve tarla hükmünde olan dünyanın Hakîm ve Kadîr ve Rahîm olan Fâtır’ı onu yaratsın, onun bütün gayelerine mazhar olan dâr-ı âhireti halk etmesin?” dedim.
Daha sonra birlikte Onuncu Söz’ü okumaya başladık. Bu okumamız yaklaşık bir yıl kadar sürdü. Her “suret” ve “hakikat” okundukça ahirete ait perdeler birer birer açılıp, ona inkişaf ediyormuş gibi gördüm. Hatta cennet bahsini okuduğumuz bir gün bana, “Hocam ben sanki şu anda cennetin çarşı ve pazarlarında dolaşıp gelmiş gibiyim.” dedi. Ve, “Bu derslerinizden sonra ahireti kabul ettim. Şüphe ve tereddütlerim gitti.” dedi.