Kalbe Gelen
Kalb mahlûk olduğu gibi, kalbe gelen her şey de mahlûktur. Cenâb-ı Hakk’ın Zat-ı Akdes’i -hâşâ- kalbe gelemez ve tefekkür edilemez.
Allahü Azîmüşşân’ın mü’minlerin kalbinde olmasının mânası, iman-ı billâh, mârifetullah, muhabbetullah ve mehâfetullahın, insanın ancak kalbinde tezahür ve inkişâf ettiği mânasındadır.
Nasıl ki, güneşin Allah’a (C.C.) imanından bahsedemiyoruz, aynı şekilde insanın elinin, yüzünün ve sair âza ve cihâzatının da imanından bahsedilemez. İnsan bu âzalarıyla değil, kalbiyle Allahü Azîmüşşân’a iman etmektedir. Meselâ, bir âyine güneşe iman edip ona müteveccih olduğu takdirde, güneş o âyinede tecelli eder. Bu hâlde “Güneş ayinenin kalbindedir.” denilse, bunun mânâsı: Güneş âyinede tecelli ediyor, demektir. Yoksa güneşin zatıyla âyinede olmadığı aşikârdır.
Şems-i ezelînin insanın kalbinde olması meselesine de bu misâlin dürbünüyle bakılmalıdır.