Hayatı ve Hatıraları

Komünizimle Mücadele Derneği

İman hizmetini daha geniş kitlelere duyurma niyetiyle, “Komünizmle Mücadele Derneği”nin bir şubesi Erzurum’da açıldı. Risale-i Nur’un verdiği müsbet hareket dersi istikametinde dinî, ilmî ve sosyal konularda seminer ve konferanslar verilerek, halkın aydınlatılmasına çalışılıyordu. Derneğin başkanlığını Celalettin Atamanalp yapıyordu.

Celaleddin Atamanalp’i ilk olarak 1963 yılında, Sebahattin Yılmaz Bey ile medreseye geldiği zaman tanıdım. Kısa bir tanışma faslından sonra bize:

“Nedir bu Nurculuk davası? Gayeniz nedir?” diye sordular.

“Bu zamanda menfi cereyanlar biçare gençlerimizi tesiri altına alarak onların imanlarını sarsıyorlar. Risale-i Nur bu menfi cereyanlara karşı gençlerimizin imanını kurtarıyor. İmanı taklitten tahkike götürüyor.” dedim.

Celaleddin Bey:

“Hocam imanın altı rüknü vardır. Herkes buna iman eder. Bu milletin hepsi mümindir, Müslümandır. Siz ‘tahkiki iman’ demekle neyi kastediyorsunuz?” dedi.

Ben de şöyle cevap verdim:

“İmanın kemiyeten değil fakat keyfiyeten çok dereceleri vardır. Efendimiz Hazretleri bir gün sahabe-i kirama şöyle seslendi:

“Ebubekir’in sizden üstünlüğü çok namaz kılmasından değil, çok zekât verdiğinden de değil, çok cihad ettiğinden de değildir. Onun göğsünde öyle bir iman var ki, kıyamete kadar gelecek bütün müminlerin imanı bir teraziye, Ebubekir’in imanı bir teraziye konsa, Ebubekir’in imanı ağır basar.”

Cenab-ı Hak, Enfâl Sûresi dördüncü ayetinde imanın ziyadeleşmesini şöyle haber vermektedir:

“Gerçekten mü’minler o kimselerdir ki; Allah anıldığında yürekleri ürperir, karşılarında (Allah’ın) ayetleri okunduğu zaman bu onların imanlarını ziyade eder (arttırır).”

buyrulmaktadır. Elmalı Hamdi Efendi, imanın ziyadeleşmesi hakkında, “İman- ı tahkiki inkişaf eyler, yakîn ve itmi’nanları ziyadeleşir.” buyurur.

Celaleddin Bey:

“Bu nasıl olur?” dedi.

Ben de:

“Işığın dereceleri vardır. Mesela, mumun ışığı da fenerin ışığı da elektriğin ışığı da güneşin ışığı da ışıktır. Mum ışığı küçük bir rüzgâr ile sönebilir. Fenerin pili bitebilir. Elektriğin de sigortası atabilir. Fakat güneşin ziyası ne rüzgâr ile söner, ne de sigortanın atmasıyla. İşte imanın dereceleri de bunlar gibidir. Bediüzzaman Hazretleri, ‘İmanın zerreden güneşe kadar derecelerinin olduğunu’ söylüyor. Acaba zerre kadar bir imana sahip olan kimsenin imanını tekamül ettirme imkanı var mı? Evet var. Risale-i Nur’daki hem aklı, hem kalbi tatmin eden tefekkürî dersler ile bu tekamülü kemaliyle sağlamaktadır.”

“Bir millet için en büyük felâket, en büyük yıkılış imansızlıktır. Bugün siz de müşahede ediyorsunuz ki, memleketimizde faziletin, imanın yollarını kesen, insanı insanlıktan çıkaran zihniyetler mevcuttur. Bunlar gençlerimizin ruh ve fikirlerini karalayarak buhranlar içine düşürüyorlar. İşte Fatır-ı Hakim’in ezelden beri devam eden kanunu şudur ki, herhangi bir ümmetin efradı arasında fitneler, fesatlar çoğaldığında içlerinden ya bir mürşit veya bir müceddit gönderir. O insanların salâhını temin eder, esfel-i safiline düşen ruhlarını yükseltir.”

“Bediüzzaman Hazretleri de Cenab-ı Hakk’ın inayeti ile bu zamanın halâskarı, mürşidi ve müceddididir. İsterseniz şu dersi bir dinleyelim sonra konuşalım.”

dedim ve Sözleri Vahdettin Hızıroğlu’na verdim. On Birinci Sözü okumasını söyledim. Ders sona erdiğinde, Celaleddin Bey:

“Bundan bir tane var mı?” dedi. Ona bir tane Sözler verdik. Sonra Lem’alar’dan bir ders okuduk. Okuduktan sonra:

“Bundan da var mı?” diye sordu. Bir tane de Lem’alar verdik. Sonra Mektubat’tan da bir tane verdik. Böylece her ikisi de birer Külliyat alıp gittiler. Celaleddin Bey hâlâ o dersin tesirini hissettiğini söyler.

Asil tavırlı ve necib bir insan olan Celaleddin Bey, kısa zamanda hizmeti ve davayı tam manada benimsedi. Derslerin evlerde yapıldığı ve çoğu kimsenin yakalanma korkusuyla evini derslere açmaktan çekildiği o sıkı ve sıkıntılı dönemde, Erzurum’da evini derslere açan sayılı aileden birisi oldu. Evini derslere açtığı gibi misafirlerimize de konak sahipliği yaptı. Bekir Ağabey’den, Tahiri Ağabey’den tâ konferans için gelen Necip Fazıl ve sair zevata, onun ihtimamlı ve hünerli hanesi hizmet etti. Sofrası daima hazır, yüreği davanın heyecanı ile dolu, korkusuz ve fedakâr bir insandır. Üniversite hocalığından emekli olduktan sonra da canla başla Nur hizmetine devam etmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu