Yirmi Yedi Numaralı Dersane
1963 sonrası menfî cereyanların tesiri ile sefahat ve dalalet gençlerimizi hırpalıyor, onları ruhî ve ahlakî çöküntüye adım adım itiyordu. Bütün memleketi saran terör ve anarşi Ankara’yı da alev alev kasıp kavuruyordu. Şuurdan mahrum gafil bazı gençler ise Marksizm – Leninizm, Turancılık gibi zararlı cereyanlara kapılıyorlar ve bunları temsil eden şahısların arkasından koşuyor “Kurtarıcı” diye onların eteğine yapışıyorlardı. Dünya ve ahiret saâdetinin imanda, fazilette; her türlü felâketin ve huzursuzluğun ise imansızlıkta olduğu gerçeğinden gafil olan yöneticiler ve eğitimciler, gençlerin manevî terbiyesine ehemmiyet vermiyorlardı.
Halbuki, insan yalnız et ve kemikten ibaret bir mahluk değildi. Onun kalbî ve ruhî ihtiyaçları vardı. Bunlar da iman ve faziletti. Bunları ihmal eden insanlar huzursuz, istikrarsız olmuşlar ve isyan bataklığına düşmüşlerdi. İşte böyle bir ortamda Ankara’da Üstad’ımızın ve Risale-i Nurların has şakirtlerinden olan Bayram Ağabey, Üstad Hazretlerinin,
“… İki elimiz var, yüz elimiz de olsa ancak Nura kafi gelir.”
sözünü kendine düstur yaparak, gece gündüz demeden gençleri tenvir için hummalı bir faaliyet içine girdi. Risale-i Nurlar ile Hızır gibi bu gençlerin imdadına yetişti. Bütün imkânsızlık ve engellere rağmen Ankara’da yılmadan usanmadan gençlerimizin iman ve ahlakını muhafaza uğrunda aşk ve şevk ile çalıştı. Onların dünya ve ahiret saâdetlerine vesile oldu. Artık bu sayede Nur Hizmetini deruhte edecek yüzlerce ve binlerce genç yetişip, Risale-i Nur’u ruhlarının maşukası olarak kabul edip onun hizmetini deruhte ettiler. O, üniversite gençliğine Nur hizmeti sunarken, beri taraftan Said Özdemir de Nurların neşri için büyük himmet ve gayretle çalışıyordu. Neticede Ankara Risale-i Nur’un mühim bir merkezi hâline geldi.
Bayram Yüksel Ağabey |
Bayram Ağabey Üstad Hazretlerinin vekil ve varisiydi. Risale-i Nur’un sadık bir rüknüydü. Kendisi çok zeki ve cevval bir Nur Talebesiydi. Seciyesi temiz, nasiyesi parlaktı. Risale-i Nur’un en fedakâr bir kahramanıydı. Kendisi için değil, davası için yaşardı. Hayatının sonuna kadar Risale-i Nur hizmetine ihlâs ve sadakatle devam etti. 1946’da Üstadla tanışmış, 1948’den 1960’a kadar Üstad’ın yanında kalmış ve 1960’ta Üstad’ın vefatından sonra Ankara’ya gelmişti. Hacı Bayram civarında bir medrese tutarak Nur hizmetini orada sürdürmüştü.
Bayram Ağabey Üstad’ın yanında uzun zaman kaldığı için Üstadla ilgili bir çok hatırası vardı. Bunları yıllar yılı unutmadan aşk ve şevkle anlatırdı. Bu hatıralar gençlerimiz için birer hikmet dersi, birer hayat prensibi değerindedir.
Ben de Ankara’ya sık sık gidip Bayram Ağabey’e misafir oluyordum. En sevdiğim şey, ondan Üstad ile ilgili hatıraları dinlemekti. Bayram Ağabey’in Üstada karşı olan sevgi ve muhabbetine hayran olurdum. Bayram Ağabey Üstat’tan hatıralar anlatırken bazen gayr-ı ihtiyari kendinden geçer gibi olurdu.
“Hüsn olur kim seyrederken ihtiyar elden gider.”
mısrasını şair sanki onun için yazmıştı. Bayram Ağabey Nur Talebelerinin şevklerini ziyadeleştirmek için Üstad’ın istikbal hakkındaki müjdelerinden sık sık söz ederdi ve Üstad’ın,
“Risale-i Nur bir gün gelecek dünyanın kanun-u esasisi olacaktır.”
dediğini önemle vurgulardı. Bu cümleden olarak Üstad’ın Afyon Emniyet Müdürüne şöyle dediğini anlatırdı:
“Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’i kanaatimle beyan ediyordum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan bu millet ve bu memleketteki hükümet, alem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir.”
Üstad’ın bu haberi –Biiznillah- tahakkuk edecek ve istikbal “Devr-i Said” ve “Devr-i Nur” olacaktır.” der.
Bayram Ağabey bize:
“Üstad Hazretleri yazmış olduğum Risalelerin sonuna benim için şu duayı yazardı:
“Ya Erhamerrahimin, İsm-i Azam hürmetine bu risaleyi yazan Bayram’ı Cennet-i Firdevse ve saâdet-i ebediyeye mazhar eyle ve hizmet-i imaniye ve Kur’aniye’de daima muvaffak eyle.”
Vefatına yakın bu duayı teksir etti. Sadece isim yerini boş bıraktı. Kardeşlerin cevşenlerinin sonuna bu duayı yapıştırmalarını söyler ve kendi eliyle o boş yerlere kardeşin ismini yazardı. Onun bu güzel âdeti vefatından sonra da devam ettirildi.
Ağabeyler ile ilgili hatıraların Nur hizmetinde ayrı bir yeri vardır. Her asırda bu gibi hatıralara itibar edilmiştir. Âlemde insanları irşat edip aydınlatan ve hidayete kavuşturan öyle arifler, mürşit ve mücedditler gelip geçmişler ki, onların bıraktığı hatıralardan ve yazdıkları eserlerden nice insanlar tefeyyüz edip, saâdet ve selamete kavuşmuşlardır. Hatıralar ve portreler, örnek insanların galerisidir. Büyük adamların hayatlarını okurken insanlar kendi küçüklüklerini görürler, onlar bir endam aynası gibidir. İnsan onları okumak suretiyle kendini sigaya çeker ve onlara benzemeye çalışır.
Üstad’ın varisleri ve büyük talebelerinin hayatları da yolunu şaşırmış talib-i hakikate bir örnektir. İnsan onlara bakarak ideal davranışlarda bulunur. Edebiyatta tezkireler bu faydayı temin etmek için yazılmışlardır. Demek ki, her devir bu gibi rehber ve mürşitlere muhtaçtır. Elbette ki, asrımızda bu gibi zatlardan hariç kalamaz. İşte Bediüzzaman Hazretleri de bu mürşit kafilesinin asrımızdaki temsilcisidir. Dolayısıyla onunla ilgili hatıraların Nur hizmetinde önemli bir yer tutması gayet normaldir.
Bayram Ağabey, Ankara’da uzun yıllar hizmet ettikten sonra Isparta’ya gitti. Üstad’ın Isparta’daki evinin satın alınmasını temin etti. Üstadla ilgili eşyaları bir araya toplamaya muvaffak oldu. Barla’da Üstad’ın kaldığı evi tamir ettirdi. Gerek Barla’da gerekse Isparta’da bir çok medresenin açılmasına vesile oldu. Risale-i Nur davasına vefatına kadar orada devam etti. Elim bir trafik kazasıyla, Nur talebelerine gelecek büyük felâketlere set olmak üzere, bu fanî cihandan vatanı aslisine göç etti.