Kuvve-i Gadabiyye
Kuvve-i gadabiyye, gerek nefisden ve gerekse hariçten gelen tehlikelere karşı, insanın kendini muhafaza etmesi için Allah’ın bahşettiği bir müdafaa ve dafia kuvvesidir.
Bu hasse ve meziyet, akıl ve hikmete uygun olarak ihtiyatlı bir şekilde istimal edilmeli, ifrat ve tefritten kaçınılmalıdır. Kuvve-i gadabiyenin de ifrat, tefrit ve vasat mertebeleri vardır.
Evet, kuvve-i gazabiyenin tefrit mertebesi cebanettir ki, korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecâattır ki; hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru’ olmayan şeylere karışmaz.”127
“Ve keza kuvve-i gazabiyesi hadd-i vasatı tecavüz ederse, hayat-ı içtimaiyenin hem yüzünü hem astarını yırtar, altüst eder.”128
Eğer bir insan, öfkesinde ifrata giderse, o öfke, onun ruhunu yakar ve aklını perişan eder. Çünkü öfke akl-ı selimin ve mantığın düşmanıdır.
Hükemadan bazıları, “Öfkenin evveli cinnet, ahiri ise pişmanlık ve zarardır.” demişlerdir. Öfke bazen insanın iman ve ameline büyük zarar verebilir.“Öfke ile kalkan, zarar ile oturur” sözü darb-ı mesel olmuştur. Bundan dolayıdır ki, insanın öfke vaktinde adeta ateşe su serpmek gibi, “innallahe meassabirin” diyerek, ona hilim ile mukabele etmesi hakimane bir tedbirdir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de:
“Kızdıklarında öfkelerini yutarlar, insanların kusurlarını affederler.”129
buyurmaktadır. Zira gadap ile hareket eden tehlikeye yaklaşmış olur.
Hazret-i Ali (ra):
“Üç şey üç yerde belli olur. Şecâat ehli, muharebe vaktinde; insanın dostu ihtiyaç vaktinde ve hilm gadap zamanında belli olur.”
buyurmuştur. Bunun için hikmet ehli, “Nefis hiddetle değil, sükûnetle teskin olunur.” demişlerdir. İmam-ı Şa’ranî de
“Hilm, rıza hâlinde değil, gadap hâlinde olan sükûnettir.”
demiştir. Yani öfkeli değilken veya acz halinde iken gösterilen hilm, hilm değildir. Asıl hilm sahibi, öfkeli ve güçlü olduğu halde affeden, ceza vermekten vazgeçen kimsedir. Cezalandırmaktan aciz olarak affeden kimse, hilm sahibi olamaz.
Hükemadan birisi “Gadabına uyan adam, edebini zayi eder.” demiştir. Evet, insan hiddet ve şiddet anında ne yaparsa yapsın, yaptığı iş akıl ve hikmete zıt olacağından, neticesi onu, telafisi mümkün olmayan bir acıya düşürür ve nedamete götürür.
Gadap öyle bir hâldir ki, sahibini menfur ve bedbaht yapar ve yalnız yaşamaya mecbur eder. Zira hiddet ve şiddete tahammül edecek az kişi bulunur.
Sahabe-i Kiram efendilerimiz Peygamber Efendimiz’e (s.a.v)
“Ya Resûlallah! Âfâtın şiddetlisi nedir?” diye sorduklarında
“Allah’ın gadabıdır.” diye buyurmuş,
“Bundan kendini muhafaza edip, kurtulmanın yolu nedir?” diye tekrar sorduklarında Efendimiz:
“Gadap etmemek ve ondan uzak durmaktır.” buyurmuşlardır.
İmam-ı Suyûtî:
“Gadap ve şiddet vücut ikliminin en dehşetli bir afatıdır. Eğer onu defetme çaresi aranmazsa insanı harab eder.”
demiştir. Hiddet insanın kalbini ateş gibi yakar, onu galeyana getirir, yerinden sarsar ve iç âlemini alt-üst eder. Maazallah insanın vücudunu tahrip eder veya az bir vakitte onu ya hapishaneye ya da mezaristana götürür.
Elhasıl gadap ve hiddet, insan için büyük bir kusurdur. Kendisini bundan muhafaza etmeyen insan, her zaman büyük zararlara uğrar.
Dipnotlar:
127. İşarat-ül İ’caz.
128. İşarat-ül İ’caz.
129. Âl-i İmran Sûresi, ayet, 134.