Madem Bediüzzaman Hazretleri, bu milletin dünyevî ve uhrevî saadeti için fedakârâne çalışan büyük bir mürşiddir. Niçin uzun yıllar takiplere,tevkiflere, mahkemelere maruz kaldı?
Bediüzzaman Hazretlerine ve talebelerine yapılan bu baskıların kaynağına nazar edildiğinde, sualin cevabı kendiliğinden ortaya çıkar. Üstadımızın karşısında, dışarıdaki şer odaklarından kuvvet alan ve Âlem-i İslâm’ı, hususan memleketimizi ifsad ederek, Kur’an’ın nurunu söndürmek isteyen gizli zındıka cereyanları vardı. Nitekim İngiliz müstemlekat nazırı, Meclis-i Mebusan’da yaptığı konuşmada, elindeki Kur’an’ı göstererek,
“Bu Kur’an İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız bu Kur’an’ı onların elinden almalıyız. Yahut Müslümanları Kur’an’dan soğutmalıyız.”
demişti. Nazır, bu konuşmasıyla, Kur’an aleyhinde faaliyet gösteren bütün mihraklara, tercüman oluyordu.
Bu haberi gazetelerde okuduğunda, Bediüzzaman Hazretlerinin şehamet-i imaniye ve gayret-i diniyesi feveran etmişti. Ve şöyle haykırmıştı:
“Kur’an’ın sönmez ve söndürülmez bir manevî güneş hükmünde olduğunu ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim.” (Tarihçe-i Hayat)
İşte Bediüzzaman Hazretlerine yapılan, emsalsiz zulüm ve dehşetli işkencelerin hakiki sebebi, O’nun Kur’an’a yaptığı misilsiz hizmetleridir.
Ortada bir hayır-şer, imân-küfür, hidâyet-dalâlet mücadelesi vardır. Üstadımızın karşısındaki şer kuvvetler, O’nda bütün küfür ve dalâlet cereyanlarını zir ü zeber edecek bir manevî kuvveti hissettiklerinden, hainâne planlarla, O’nun yakmış olduğu imân ve irfan meş’alesini söndürmeye çalışmışlardır.
Tecridler, hapisler, sürgünler, zehirlemeler, hep bu maksatla yapılmıştır.
Bediüzzaman Hazretleri ile muarızları arasındaki bu mücadele, Habil Kabil hadisesiyle başlayan, Hz. İbrahim (A.S.) ve Nemrud, Hz. Musa (A.S.) ve Firavun, Hz. Resûlüllah (A.S.V.) ve Ebu Cehil mücadelesiyle devam eden bir imân-küfür mübârezesinin asrımızdaki uzantısıdır.
Bediüzzaman Hazretleri bu manevî cihadında sırf bir inayet-i İlâhiye ile muvaffak ve muzaffer olmuştur. Telif ettiği eserler ile küfür ve dalâletin istinad ettiği bütün muhkem kalelerini ve istinadgahlarını yerle bir etmiştir. Fikir sahasındaki bu muzafferiyetini, kendisi şöyle ifade buyurur:
“Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesad şebekesinin Âlem-i İslâm’dan nefiy ve ihracına Risale-i Nur’ca verilen karar infaz edilmiştir.” (Mesnevî-i Nuriye)