Hayatı ve Hatıraları

Alvarlı Muhammed Lütfü Efendinin Hulusi Ağabeye Mektubu

 

Hulusi Yahyagil Ağabey
Hulusi Yahyagil Ağabey

1950’den sonraki yıllarda Elazığ’a gittim ve Hulusi Ağabeyi ziyaret ettim.

Hulusi Ağabeyi mütebessim, nazik, hatırşinas, herkese gönlü açık, iman, irfan ve fazilet abidesi bir zat idi. Sohbetlerinde tam bir hulusiyet ve saffet, farklı bir neşe ve zevkli bir halavet vardı.

Hulusi Ağabey Nur’un ön saftaki talebe ve rükünlerindendi. Onunla ilgili bir hatıram şudur:

Bir gün beni evine davet etti. Yemekten sonra elimden tutarak bir otelci ahbabının yanına götürdü. Otelin salonunda otururken, bana hitaben:

“Sen 28 doğumlusun, değil mi?” dedi.

Ben de:

“Evet” dedim.

“İşte senin doğduğun sene ben Üstad’a intisap ettim.” dedi.

Yine bir zaman Hulusi Ağabey’i ziyaret ettiğimde:

“Hoca Efendi, ben Alvarlı Muhammed Lütfü Efendi’den bir mektup aldım. Mektubunda, “Yâr-ı vefadarım” , “Dû-didem” diye iltifat etmiş. Onun bu teveccühünden memnun ve mesrur oldum.” dedi.

Daha sonra o mektubu kendisinden rica ederek aldım. Hem Alvarlı Muhammed Lütfü Efendi’yi hem de Hulusi Ağabeyi rahmetle anmak niyetiyle Muhammed Lütfü Efendi’nin mektubundan bir kısmını buraya dercetmeyi münasip gördüm.

Halde haldaşım, yolda yoldaşım, dinde kardaşım Muhammed Hulusi Efendi kardaşım!

Hamden lillah, Nur-u tevhid, yar-ı gârındır senin

Nur-u tevhid, nur-u didem, dilde yarındır senin.

Rahm-i Rahman ez-ezel tâ be-ebed ihsân-ı Hak.

Mahza fadlından, Hüdaya baki varındır senin.

Bir Kerîmdir, bir Rahimdir, bir Hakimdir Zülcelal.

Kerem-i fadl-ı İlahi, yar-ı gârındır senin.

Nice hamd etmek gerektir, Lütfi’yâ bu nimete

Gubar-ı adem-i cânân müşk-barındır senin.

Biinayetillahi Teâlâ meyan-ı Ümmet-i Muhammed’de Şem’a-i hidayet nurunu füruzan eden bir zat-ı ali kadrin huzur-u saâdetine nam-ı kemteranemi tahrir ile, tezekkürde bulunduğunuz ve bize hüsn-ü himmetlerini celb ve selamlarını tebliğiniz, kıymet-i dünya ve mafiha olan eşyadan değerlidir. Ol zat-ı ali kadrin himmetlerini istirhamda, bir bende-i aciz ve bir münzib-i kemterim. Ol babda himmetlerine havale.

Esselam ey şem’a-i nur-u hidayet Esselam

Esselam ey matla-i mihr-i saâdet Esselam.

Gülbin-i tevhidde gonca-i hem-râh,

Muhammed Hulusi Efendi Kardaş

Nur-u tevhid ise, dilde dilârâ,

Bir Hak nûma zata olmuşsun yoldaş,

Tuttuğun dâmeni elden bırakma

İlm-i Ledundan olmuşsun sırdaş,

Kerem-i Kerim’e bu mazhariyet,

Bir kadr-i vâlâya olduğun hâldaş,

Hamd eyle Mevlaya rû-ber-zemin ol,

Nâ ehle esrarı eyleme sen fâş.

***

Dest-gîr’in dareynde, Hazret-i Allah ola,

Pişverin Nur-i Hüda, feyz-i Resulullah ola,

Haza min fadli Rabbi

Bediüzzaman namıyla teşehhür eden zât-ı âl-i kadrin himmet-i merhametlerini hakk-ı acizanemde celb etmeniz, dünya ve mafiha değer.

Yâdigâr-ı Fahrî Âlemdir o zat, bu ümmete,

Nail ettin dû-dîdem sen bizi, bu himmete,

Kaddesallah-u sirrehu ve ahsenehu birrehu,

Bu meydan-ı hidayette nice bir şîr-i ner var

O zât-ı âl-i kadr-veş bize bugün siper var.

Cenab-ı zülkerem, o zat-ı muhteremin ömr-i zîsaâdetlerini bu Ümmet-i Muhammed’e sayeban olması için lütf-u keremiyle uzun ömürle muammer buyursun ve sizler gibi bir yar-ı sadıkın sıdk-ı sadakatini müzdâd ederek, o zatın feyzinden istifade etmeye müyesser buyursun, amin!

Yar-ı vefâdarım, muhabbet-i iktisarım Hulusi Bey,

Ba’des-selam veddua:

Cümle ihvan-ı imaniyle beraber cânâ seni dilşad ede, Hazret-i Hak nur-u basar.

Bu taraftan olan ihvan-ı din, sizin selâmlarınızı müteşekkirane aldıkları gibi, o zât-ı âli kadrin de göndermiş olduğu merhamet-i selâmlarını can beraberi kabul etmişlerdir.

Muhamed Lütfi (Rahmetullahi Aleyh)

Hulusi Ağabey ile ilgili olarak onun vefatından sonra cereyan eden bir hatırayı da anlatmak isterim:

Hulusi Ağabey’in vefatından bir veya iki yıl geçmişti. Bir sebeple Elazığ’a uğramıştık. Beraberimde Hacı Cahit ve rahmetli Hacı İshak Efendi vardı. Mehmet Orakçı’yı da alarak birlikte Hulusi Ağabeyin kabrini ziyaret ettik. Hacı İshak’ın meczup olan bir torunu dört beş ay evvel Erzurum’da iken kaybolmuştu. Bütün aramalara rağmen bulunamamıştı. Biz kabir ziyaretinden dönerken Hacı İshak, Orakçı’ya:

“Elazığ’daki akıl hastanesi nerede? Beni oraya götür.” dedi.

Ben de:

“Ne yapacaksın akıl hastanesinde?” dedim.

“Hocam, gidip gelmem lâzım.” dedi. Akıl hastanesine gittik. Biz arabanın içinde beklemeye başladık. Yarım saat sonra, Hacı İshak kaybolan torunu ile birlikte geldi. Biz şaşırdık, hayret ettik. “Bu iş nasıl oldu?” diye sorduğumuzda:

“Hocam, Hulusi Ağabeyi ziyaretimizde bir ara uykuya daldım. Hulusi Ağabey bana torunumun akıl hastanesinde olduğunu haber verdi.” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu