Nükteler

Cennete Girmenin Bir Lûtuf Olduğu

Cenâb-ı Hak, Peygamber-i Zişân’ı ve Kur’ân-ı Hakîm’iyle bizlere kendi rızasının nasıl tahsil edileceğini ve ebedî saadetin ne tarzda istenileceğini bildirmiş bulunuyor. Bu âdaba uymakla, meselâ; namaz kılmakla, oruç tutmakla veya doğru söylemekle ve hâkezâ… hangi taşı hangi taş üzerine koyuyoruz ki, neticede kendimize bir cennet inşa etmiş olalım.

İstemeyi öğreten de cenneti ihsan eden de o Sultan-ı Sermedî olduğuna göre, bizlerin cennet kazanmaktan bahsetmemiz kâbil değildir. Meselâ, bir padişah, raiyetine, şu tarzda isteyenlere şu kadar ihsanda bulunacağım şeklinde bir ilânatta bulunsa, istenen tarzda münasip olarak talepte bulunanlar söz konusu lûtfa mazhar oldukları zaman, o hediyeleri kendilerinin alınlarının teri olarak kazandıklarından bahsedebilirler mi? Elbetteki bahsedemezler.

Bizim de Kur’ân-ı Azîmüşşân’da bahsedilen âdaba uymamız bundan farklı olmadığı gibi, cennet de mahz-ı lûtuftan başka bir şey değildir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu