g. Vicdan Muhasebesi
Vicdan, insanın fiil ve hareketlerini tetkik ve muhakeme ederek, kendi lehinde veya aleyhinde hüküm veren sadık bir hâkim ve gizli bir histir.
Cenab-ı Hakkın insanların kalbine ihsan ettiği bir marifet nuru olan vicdan, hayrı kabul ve şerri reddeden, haksızlığı kabul etmeyen emin bir mürşittir.
O kadar doğrudur ki, sahibini hem dünyada hem de mahkeme-i kübrada mahkum etmekten çekinmez. Verdiği hükümlerde yanılmaz ve aldanmaz. Onun müsteşarı akıl ve ilimdir.
Vicdanen rahat olmak kadar dünyada tatlı bir şey yoktur. Saadet, istikamet, nefis muhasebesi, tedbir, insaf, merhamet ve adalet vicdandandır. Hakkı kabul, haksızlıktan nefret etmek onun şanındandır.
“Vicdan, fıtrat-ı zîşuurdur.” 1
“Vicdan yalan söylemeyen bir muhbir-i sadıktır.”
sözü darb-ı mesel olmuştur. O daima adalet ve insafı, ittifak ve ülfeti sever. Hasenattan hoşlanır, seyyiattan nefret eder. Adalet ve insaf onun en mümeyyiz vasfıdır. O, insanın akıl ve hakikate muhalif işlerinde, onu ölünceye kadar tazîb eder. Hayır ve hasenat yaptığı zaman ise, onu huzur ve saadete gark eder.
İnsanın vicdanında bekaya arzu ve ebediyete meyil vardır.
“Akıl ta’til-i eşgal etse de nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür, onu düşünür, ona müteveccihtir.”2
“Vicdan, cezbesi ile Allah’ı tanır.”3
Bediüzzaman Hazretleri, insanın sonsuz aciz ve fakir olarak yaratıldığını ifade ettikten sonra, bu aczin ve fakrın ona bir nokta-i istinad ve nokta-i istimdat noktaları aramaya sevk edeceğini söyler. Yani o insan, bütün düşmanlarına karşı onu koruyacak bir kadir-i mutlaka dayanır ve O’ndat medet ister.Bütün ihtiyaçlarını yerine getirecek bir ganiyyi rahimin dergahına iltica eder. Her vicdan sahibi bütün bu kainatı ve içindeki eşyayı ona hizmet ettiren bir kadir-i mutlakın varlığını kabul eder.
Masumiyet beşeriyetten uzak olduğundan ekser insanlar hatalı ve kusurludur. Haksızlık ve zulüm yapan bir insanın vicdan azabı çekmemesi mümkün değildir. Peygamber Efendimiz (sav)
“Müftü üç defa (senin lehine) fetva verse de sen yine kalbine danış.”
buyurmaktadır. O halde tutum ve davranışlarımızda,
“Vicdanımıza soralım. Bakalım o ne hüküm veriyor. Halimizi ve efalimizi beğeniyorsa ne büyük şeref, ne büyük nimet. Beğenmiyor ise, kusurumuzu anlayıp ıslahına çalışalım. Onun halisane nasihatlerini can kulağıyla dinleyelim ki, saadet ve selamet ondadır.”
Bir Arif-i billâh da vicdana şöyle sesleniyor:
“Ey Vicdan! Ey nur-u irfan! Seni hakkıyla kim tarif edebilir. Sen melekut âlemine mensup mücerret bir mana-yı muallasın. Letafet ve nezahette ancak ruh sana şerik olabilir. Ruh nasıl göze görünmezse, nasıl idraki mümkün değilse, nasıl latif ve şerif bir cevher-i nuranîyse sen de öylesin. Evet, her ikinizin mahiyeti de biz insanlara göre birer muammadır. Fakat mevcudiyetiniz faaliyetiniz ile bilinir.”
“Ey Vicdan! Ey Feyz-i Yezdan! Âlem senin ulvî şanına hayrandır. Hayır ve şerri, hak ve batılı gayet kat’i bir isabet, bir vukuf ve irfan ile tefrik ve temyiz eden doğru yolu bize gösteren sensin. Hasenatımızı takdir, seyyiatımızdan dolayı bizi tevbih ve tazip eden, iyiliğimizi isteyen sensin. Kalbimizin serir-i saltanatında senin gibi bir hükümdar-ı adilin bulunması bizim için ne büyük bir saadettir.”
“Ey Vicdan! Ey Mürebbi-i insan! Beşeriyet her zaman senin irşadına muhtaçtır. Biz eminiz ki, dünyada beşeriyet bulundukça sen bu lütf-u irşadı esirgemeyeceksin. Şayan-ı teessürdür ki, her vakit emir ve irşadına muhalif hareketlerde bulunanlar da oluyor. Keşke onlar seni dinleselerdi de ebedi bir azap ile mahkum ve muazzep olmasalardı.”
Cenâb-ı Hakk’ın insana lütfu, keremi ve inayeti aşikârdır. Her hayır ve nimetin, saadet ve huzurun tükenmez menbaı yine O’nun ihsanıdır. İşte vicdan, böyle rahmet ve kerem sahibi bir Zat’a karşı sonsuz hamd ve şükretmeyi emretmektedir.
Eğer her fert böyle bir vicdana sahip olsaydı, insanlık âleminde işlenen nihayetsiz zulüm ve cinayetler meydana gelmezdi. Bu cani ve zalimlerin, ulvî ve nezih bir his olan vicdanları söndüğünden yaptıkları zulüm ve cinayetlerden müteessir olmuyor ve hatta gurur duyuyorlar. İşte bunlar ayetin ifadesiyle “hayvandan daha aşağı” bir derekededirler.
Dipnotlar: