Hayatı ve Hatıraları

İlahiyatçı Hocalar İle…

1982’de İlahiyat Fakültesinden bir kısım hocaefendiler medreseye teşrif ettiler. Otuz Üçüncü Sözü okuyorduk. Orada sanat-ı ilahiyenin harikalarından ve mucizelerinden bahsediyordu. Üç pencere okundu. Derste mevzu icabı çiçekten, ağaçtan, sinekten vs bahsediyor, onlardaki sanat ve harikaları nazara veriyordu. Sohbetten sonra hocalardan bir tanesi:

“Hocam, Risaleleri duymuştuk. Fakat çiçek, sinek, ağaç gibi şeylerden bahsetmesini biraz garipsedik.” dedi.

Ben de cevaben dedim:

“Allah insanları niye yarattı? Allah’ı bilmek ve tanımak için … Allah’ın zatından mahiyet olarak bahsetmeyi Kur’an ve Hadis yasaklıyor. Sizler de eserlerden bahsetmeyi basit görüyor, yasaklıyorsunuz. Peki biz insanlar Cenab-ı Hakkı nasıl tanıyacağız?”

Devamla şöyle söyledim:

“Her bir şey bir sikke, bir mühürdür. Bir çiçek bir ağaç bir sinek bunların her biri Allah’ın birer sikkesi ve birer mührüdür. Bu sikkelerde şunlar okunuyor; meselâ, “ve hüve ala külli şey’in kadir.” bir mühürdür. Her bir masnuda okunuyor. Çünkü bir şey her şeysiz olmaz. Bir şeyin Halıkı, her şeyin Halıkıdır.”

dedim. Sonra Ayet-ül Kübra’dan bazı konuları okudum, onların basit gördüğü meselelerdeki harikaları ve mucizeleri fevkalade anladılar ve memnun olarak döndüler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu