Peygamber Efendimiz (SAV)

İnsanın İstikametle Yaşaması ve Düşünmesi Sünnet-i Seniyyeye Uymakla Olur

Gül ağacının gülleri dostlar için, dikenleri ise düşmanlar içindir. Gül, bu mânada gül ağacının lûtfu, diken ise gazabı gibidir. Veya gül o ağacın cemâli, diken ise celâli mesabesindedir.

İnsan, Cenâb-ı Hakk’ın kendisine ihsan ettiği cihâzat ve hissiyatını o gül ağacı gibi istimal etmelidir. Ondaki adâvet, kin, haset, gurur, hırs ve gazap gibi his ve kuvveleri yerinde istimal ettiği takdirde, yani onları düşmanlara karşı kullanması halinde, onlarda gülün dikenleri gibi fayda görürler. Onları kendi kardeşlerine karşı kullanması büyük zararlara yol açacağı gibi; muhabbet, uhuvvet, lûtuf ve tevazu gibi ulvi çiçekleri de dostlar yerine düşmanlara takdim ettiği için, o çiçekleri dikenlere çevirmiş olur.

İşte bütün mes’elemiz, güller ve dikenler arasındaki muvazeneyi muhafaza edebilmek ve her birini kendi yerinde kullanabilmektir.

  Her müminin ve her münevver insanın en mühim vazifelerinden biri, Hz. Peygamber’in hayatını en ince ayrıntılarına kadar öğrenmesi ve hayatına tatbik etmesidir. Bunu yapmak, O’na ümmet olmanın ve O’nu sevmenin gereğidir. İslâm Tarihinin Asr-ı Saadet devri, bütün tarihi devrelerin en nuranîsi, en mühimmi ve en bereketlisidir. Bu devir, mukaddes dinimiz İslâm’ın tesisi, yayılması ve kalplere yerleşmesi için, Resûl-i Ekrem’in ve sahabelerin cansiperane nasıl mücadele verdiklerini; bu uğurda dayanılmaz eza ve cefalara nasıl sabır ve tahammül gösterdiklerini ve İslâmiyet’i kısa bir zamanda dünyanın başına nasıl geçirdiklerini gözler önüne sermektedir.

Her hususta olduğu gibi bu noktada da rehberimiz Hz. Peygamber (s.a.v)’dir. O Zat (s.a.v) cemâliyle Sıddîklar, Ömerler, Osmanlar, Haydarlar ve binlerce sahabe yetiştirdiği gibi, celâliyle de onları münkirlerin şerrinden muhafaza etmiştir.

Her insan sadece kendi aklının kabul ettiği veya kendi vicdanının tatmin olduğu şeyi ölçü olarak kabul ettiği takdirde nizam bozulur, her yerde ve her şeyde karışıklık başlar. Meselâ, bütün saatlerin bir merkeze göre ayarlandığı ve o merkeze nazaran ileri giden veya geri kalan, yani ifrat ve tefrite düşen saatin yanlış yolda olduğundan bahsedildiği malûmunuzdur. Eğer herkes kendi saatini kendi aklınca ayarlarsa bir aile içinde dahi karışıklık çıkacak ve nizam bozulacaktır.

Yine bilindiği gibi, uzunluk ölçüsü olarak “metre” kabul edilmiştir. Bu ölçü herkesçe kabul edildiği için bir mağazacıdan iki metre kumaş istediğinizde size metrenin ne olduğunu sormaz ve istediğiniz kumaşı derhal keser. Herkesin kafasında ayrı bir metre olsa, o takdirde elinize aldığınız uzunca bir sırığı mağazacıya uzatıp, “Bana bununla iki metre kumaş ver.” dediğinizde, kumaş almak yerine mağazacıdan azar işiteceğiniz muhakkaktır. İstediğiniz kumaşı mağazacının küçük bir çubukla ölçmeye kalkması halinde ise siz itirazda buluncak ve kendisine mudahale edeceksiniz.

İşte Cenâb-ı Hak, Peygamber-i Zîşân’ı (s.a.v) bütün insanlara her cihetle bir rehber ve imam olarak göndermiştir. Bir mü’min her hâlinde, her sözünde ve her işinde kendisini O’na göre ölçecek ve O’na (ölçüye) uyduğu nispette kıymet kazanacaktır.

Kendisini bu tarzda ölçmek yerine, kendi ölçüleri ile hareket edenlerin hem bu dünyada hem de alem-i ahirette perişan olacakları muhakkaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu