İslam Adına Siyaset Yapılabilir mi?
Siyaset aleminde İslâm adına ortaya çıkanlarda ölçü, “Aşk-ı İslamiyet” ve “hamiyet-i diniye” olmalıdır. Bu da milleti irşad ve ikaz iledir. Makam, mevki ve şahsi menfaat gözetmeden, karşılıksız, sırf Allah için çalışmaktır. Bediüzzamanın ifadesiyle, o da “hüsn-ü tesir iledir. O dahi hasbilikledir. Bu da garasızlık, o da ivasızlık, o da şahsi menfaatleri terk iledir.”
Herhangi bir karşılık bekleyerek, tarafgirlik ve siyasetçilik ile ortaya çıkan kimse, bu zamanda mukaddesatını istismar etmeye mecbur kalacağından ve “hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini inhisar zihniyetiyle , kendi himayesine almak ve kendisine mahsus göstermekle ,“ umumda dine aleyhtarlık fikrini uyandıracaktır.
Bediüüzzaman Hazretleri’ne “Dinsizlik meydan alıyor, din adına ortaya çıkmak lâzım?..” diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir:
“ Evet Lâzımdır. Fakat kat’i bir şart ile ki, muharrik, aşk-ı İslamiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki mâfuvdur. İkincisi isabet de etse mes’uldur.
Denildi:
– Nasıl anlarız?
Dedim:
– Kim fâsık siyasetdaşını, mütedeyyin muhâlifine, sû-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir.”[1]
Siyasetin icabı olarak kendi partisindeki fasık bir insanı, kendi partisinden olmayan salih bir muhalifine tereddüt etmeden tercih edenlerin zulüm edecekleri muhakkaktır.
Hem dini, kendi partisini daha ziyade has göstermekle dini sıfatının mükemmelliğini siyasi bir tercih ve üstünlük vasfı olarak umuma duyurmağa ve yaymaya çalışacaktır. Böyle bir partinin dini sıfatı herkes tarafından bilindikten sonra, siyasi icraatında yaptığı hatalar, aldığı isabetsiz kararlar, verdiği dengesiz beyanatlar, politik zaaflarından ve hatalarından dolayı, o partinin zatında, İslâmiyet’e ve dindarlara hücum edilecektir. Din düşmanları hatalarından dolayı dine tecavüz etmeğe, dini mahkum etmeğe ve ithamlarla din adamlarının itibarlarının kırılmasına çalışacaklardır.
İşte kalbleri sızlatacak, gözleri ağlatacak bu hakikati Bediüzzaman şu ifadelerle dile getirmektedir.
“Acaba şimdi menfi siyasetçilerin fetvalarından istifade edecek kimdir, bilir misiniz? Bence İslâmiyetin en şedid hasmıdır ki, hançerini İslamın ciğerine saplamıştır.”
Evet, tarihten ibret alınmalıdır. Harzemşahlar diyarında, Celaleddin Harzemşah’ın birliğine kuvvet vermek, onun yanında yer almak dururken, Kıpçakların başına geçen Cafer Hoca, inad ve kininden, koskoca Harzemşahlar diyarını putperest Cengiz’e peşkeş çekti. Buhara, Hokand, Semerkand ve Taşkent’i, Cengiz’in çizmeleri altında çiğneten bu şuursuzluk değil miydi?
O fitne kazanı, Cengiz’den sonra Hülagü ile kaynatılarak, İslâm Aleminin o gün en büyük ilim ve kültür merkezi olan Bağdad, yakılıp yıkıldı ve ciltler dolusu kütüphaneler Dicle’ye döküldü.
Allah bu muazzez milletimizi safdil ve gafillerin şerrinden korusun!.. Âmin!..
[1] Sünûhat