Tercih Bilâ Müreccih

İlm-i kelâmla ilgilenen kimselere faydası olacağı kanaatiyle bu mesele üzerinde kısaca duracağız:
“Tercih bilâ müreccih câizdir.” ifâdesindeki müreccih kelimesi, “tercih ettiren sebep, vasıf, özellik, kısaca üstün sıfat mânâsında kullanılmıştır.”79
Meselâ, altından yapılmış bir kâlemin gümüş kâlemden üstün ciheti, râcih sıfatı yani tercih edilme sebebi varsa da altından yapılmış aynı marka ve özellikteki diğer bir kâlemden hiçbir üstün tarafı yoktur. Eğer “tercih bilâ müreccih” muhal olsa, bizim bu iki altın kâlemden birini tercih edemememiz gerekir. Hâlbuki aynı değer ve özellikteki bu iki kâlemden birisini cüz’î irademizle seçebiliyor ve alabiliyoruz. O halde, müreccihsiz tercih câizdir ve daima tatbik edilmektedir.
Yapılmış, meydana gelmiş şeylerde ise, tercih bilâ müreccih muhaldir. Buradaki müreccih kelimesi, tercih edici sebep veya zât, mânâsındadır. Mevcut bir eser, kendisinin var olmasını yoklukta kalmasına tercih eden bir müreccihi gösterir. O müreccih olmaksızın eserin meydana gelmesi muhaldir. İşte ilm-i kelâmdaki tercih bilâ müreccih muhaldir, ifâdesi bu kısım içindir.
“Tercih bila müreccih” caiz olmakla beraber, tereccüh bila müreccih muhaldir.
Evet, bir şeyin veya şıkkın diğerine tercih edilmesi hâlinde, tercih edilen şeyin veya şıkkın tereccüh ettiğinden, meydana geldiğinden söz edilir. İşte bu tereccüh, müreccihsiz, yâni tercih edici bir sebep veya zât olmaksızın olamaz.
Herhangi bir şey yapıp yapmama hususunda bir karara varmamızdan önce, söz konusu şeyin yapılması ile yapılmaması müsavidir. Yapmayı tercih ettiğimizde, işin yapılması tereccüh etmiş olur. Meselâ, bir cümleyi yazdığımız takdirde cümlenin yazılması yazılmamasına tereccüh etmiştir. İşte bu tereccüh, bir müreccihe yâni tercih yapan bir kâtibe delâlet eder ve onsuz olamaz.
Aynen öyle de, bu kâinatın varlığı gösteriyor ki, onun yaratılması, yoklukta kalmasına tereccüh etmiştir. Bu tereccühün müreccihsiz olması muhaldir. Kâinatın yaratılmasını tercih eden müreccih ise ancak ve ancak Kadîr-i Mürîd olan Allah-u Azîmüşşân’dır.
Cenab-ı Hak, kâinatın var olmasını, yoklukta kalmasına tercih etmiştir. Bu hâşâ; Allah’ın ihtiyacından değil, O’nun, lütuf ve kereminden dolayıdır. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikatı şöyle ifade eder:
“Cenab-ı Hakk’ın ef’alinde, tercih edici bir garaza, bir illete ihtiyaç yoktur. Ancak tercih edici, Cenab-ı Hakk’ın ihtiyarıdır.”80
Dipnotlar:
79. Taftazânî, Şerh-i Makâsıd, 2/129.
80. İşârâtü-ül İ’caz.