Gözümün Nuru Şehmus Efendi
Hâl-u ahvalinizi beyan eden mektubunuzu aldım. “Cevap göndermeseniz de olur!..” tarzındaki mütevaziyane ifadeniz bize birkaç satır yazı yazmayı şükran borcu hâline getirdi. Sizin gibi muhibb ve vefaperver bir refiki mektup vasıtasıyle de olsa tezekkür ve tahattur tekellüf değil, belki teşerrüftür. Mektubunuzun muhteviyatı bizi kemal-i memnuniyetle mesrur etti. Askerlik hakkındaki takdiratınız, doğrusu bizim için mucib-i şükran oldu.
Benim Efendim,
Hakikat bu ki, Allah’a ibadetten sonra, askerlik gibi bir vazife-i mukaddese, tasavvur olunmaz; hele bizim ordumuza… Sahabeden sonra İ’la-i Kelimetullah’ı derûhte eden bu haşmetli ordumuza, asırlarca cihad edip vatan ve millete ettiği hizmetin mükâfatı hem Allah’ın ind-i manevisinde, hem Peygamberimizin yanında makbuldür; Hem evliya ve asfiyamn ruhlarını şâd eden bir haslet-i celiledir, hem de bu milletin yanında şâyan-ı takdir ve tazimdir. Bunda şaibe-i tevehhüm yoktur. Onların bu şerefli hizmeti tasvir ve tahlile sığmaz ki benim kalemim buna muktedir olabilsin.
Bin yıldır Kur’an-ı Azimüşşan’ın elmas kılıç ve sancak-ı kudsisini, cihânın cihat-ı sittesinde Rüstempesendane dalgalandıran Kahraman Ordumuzun şahs-ı manevisi başta Peygamber Efendimiz Hazretleri’nin ve dolayısıyla bütün evliya ve asfiyanm iltifat ve teveccühlerine ve milletin duasına mazhardır; bu mazhariyyet bir şereftir ve bizim Ordumuzun dışında hiçbir milletin askerine nasip olmamıştır. Ancak, bu ikram-ı ilahi şükür ister ki, devam etsin. Bu iltifat ve dualar Kahraman Ordumuz için bir tahassüngâh ve azim bir hısn-ı haşindir. Evet, bu keyfiyyet, nasıl ordumuz için bir kal’a ise, bu ordu da bizim için en büyük bir istinadgâhtır. Zira adab-ı milliye ve diniyemizle beraber, şems-i hürriyetimiz, bu bahadırlar sayesinde berdevamdır; Cennet letâfetindeki vatanımız, tuba halavetindeki bayrağımız bu vatanperverlerin yed-i himayesindedir. İnşaallah kıyamete kadar böyle devam edecektir.
Mutantan menkıbeleriyle dünyayı hayrette bırakan yiğit askerlerimiz, asırlardan bu yana, kızıl renkli Moskoflar sürüsüyle, Roma varislerinin gülle ve kurşunlarına yalçın kayalar gibi göğüs gererek medeniyet ve tarih, saltanat ve istiklaliyetlerini celâldarâne müdafaa ve muhafaza etmişler, o kaya göğüsler, üzerlerine semadan döne döne inen kızıl alevler ve yerden patlayan azgın bombalara karşı şehametle koca ülkenin kapısında durup, Alem-i İslam’a gelen tehlikeleri kırıp parçalamışlardır. Her biri tek başına bir şecaat timsali olan mücahidler, yüksek bir medeniyetin, köklü bir tarihin, haşmetli bir saltanatın müessisi olmuşlardır.
Evet Efendim, işte böyle bir mevki-i muallaya sahip şanlı bir ecdâdın ahfadı olan Kahraman Ordumuzda bir nebze de olsa hizmette bulunmanız, Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanıdır. Sizinle beraber bu lütf-u ihsana nail olan hamiyetli ve vicdanlı asker ve kumandanları samimiyetle sever, kalp ve vicdanımla tebrik ederim.
Cenab-ı Hak bize, dünya kurulduğundan beri, hiç bir millete nasip olmayan mefahirle memlu bir tarih, bir mazi vermiş; inancıyla, ibadetiyle, ahlakiyle, mâbediyle, kışlasıyla, adaletiyle, şevket ve saltanatıyla birçok şeref tabloları ortaya koyan bir ecdâd lütfetmiştir. Bu tarih, bu mazi, bu tablolar bizim şerefimizdir, haysiyet ve namusumuzdur, mukaddesatımızdır.
Bizi ve gençliğimizi bu tablo ve maziden, tarih ve ecdâdımızdan koparmak isteyen, araya perde çeken, içteki ve dıştaki hainlere karşı ordumuzun mütebassır olması, bize huzur ve sürur bahsetmiştir.
Allah, ülkemizin ufuklarını ihâta eden ulu kubbe ve beyaz minareli mabedleri, burçları semalara ser veren heybetli sur ve kal’aları, kahramanlar konağı olan kışlaları, padişah sarayları ve evliya türbelerini, bu yurdun her bucağında, başımızın üzerinde al ve beyaz mevceler gibi dalgalanan bayrağımızı kıyamete kadar iç ve dış düşmanların şerrinden muhafaza buyursun. (Âmin)
Bu vesile ile binler selam ve dualar ederim; maddî ve manevî sıhhat ve afiyetle berkemal olmanızı Cenab-ı Hakk’a niyaz ederim. Sizi ve mensup olduğunuz Kahraman Ordumuzu Cenab-ı Hakk’ın avn-i inayetine emanet eylerim.
4 Nisan 1982
Mehmed KIRKINCI