Gönül Damlaları

Aziz Hemşirem Esma Nur Hanımefendi

Göndermiş olduğunuz bayram tebrikinizi aldım. Kemâl-i Sürûrla okudum, fevkalade mesrûr oldum. Cenab-ı Hak sizin gibi Nur’un hizmetini derûhte eden vefâdâr ve fedâkâr kardeşlerimizin himmet ve gayretlerini arttırsın. Hamdolşun Nur’un hakikatleri ile tefeyyüz ederek gerçek marifet ve muhabbetin zevk ve lezzetleriyle demgüzâr oluyorsunuz.

Ne lütuf! Evet, ne lütuf! Hayatın gâye ve mahiyetini idrak etmek ne lütuf!.. Ve o hayatı irfan ve faziletle ziynetlendirmek ne lütuf… Kâinatın fevkinde bir Kudret-i Ezeliyenin mevcudiyetine imân ve itikâd ne lütuf… Ve O’nun huzûr-u Azâmetinde ubdûyetini izhâr ederek huzûr-u daimiyi elde etmek ve bu vesileyle hayatın gerçek zevk ve lezzetini tatmak ne lütuf… Muhtaç olunan huzur ve saâdetin gönüllerde, ruhlarda tecelli etmesi ne lütuf… Mevcûdiyetini bu milletin halas ve necatına hasr edebilmek ne lütuf. Değil mi?
Sâvân-ı takdir bir iltifat.

“Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba-ı Kur’andır.”

teşhisini koyan asrımızın manevi hekimi sizlere iltifaten,

“Ey kardeşlerim! Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvidir.”

diye tebrik ve teşci ediyor. Böyle bir hitap ve iltifata mazhariyet ne saâdet. Evet, cihâdın en yüksek derecesi olan irşâd ve tebliğ vazifesini hakkıyla derûhte etmek ilahi lütufların en büyüğüdür. İşte bu hakikat nazar-ı basiretle mutaala edilirse Nur talebelerinin cemiyet-i beşer içinde ne muazzam bir vazife ile muvazzaf oldukları ve hem onlardan azim bir himmet ve hizmet beklenildiği kolaylıkla anlaşılır.

Benim Nur Hemşirem!

Malumdur ki, manaların libas değiştirdiği acip ve tehlikeli bir asrın içindeyiz. Yani hayra şer, şerre hayır, rezalete fazilet, fazilete rezalet diye nazar ediliyor. Bir taraftan fikirlere şüpheler, tereddütler veriliyor. Diğer taraftan da sefahatin çeşitli ve câzibedar renkleri de, sihriyle gafil gençleri cezbediyor. Onları sersem ve sarhoş ederek başıboş bırakıyor. Bu asır, hayat-ı içtimaiyenin hürmet, şefkat, sadakat gibi manevi rabıtalarını zir-ü zeber ediyor. Fıtrat-ı insanıyeyi derinden derine sarsıyor.

Ehl-i dalalet ve sefahat, gençlerimizin fikirlerini mefluç, ahlaklarını sefih ederek, ala-yı illiyinden esfel-i safili ne atıyor, melekiyet mertebesinden şeytaniyet derekesine sukut ettiriyor. İşte böyle, insana dehşet veren ve vicdanları alevlendiren hâzin bir manzara ve cehennem-nümün bir durum ile karşı karşıyayız. Bu tehlikeden kurtulmanın çare-i yegânesi fikirlerdeki şüphe ve tereddütleri izâle ederek; ruh ve idraklerde sönmez birer hidâyet ve marifet meşalesi yakmakladır. Ta ki iffetler muhafaza olunsun, kalbler ıslâh edilsin, nefisler dizginlensin. Bu da ancak ve ancak Risâle-i Nur’un keskin kılıç ve müessir burhanlarına temessük ile olur.

Evet, Risale-i Nur, “Asa-yı Musa” gibi harika bir inayet ve ab-ı hayat misullü bir iksir-i azamdır. îm’an-ı nazar ile mutaala edilirse, Risale-i Nur’un âli hakikatlerinin her birinin fikirlerde parlak birer ziyâ-ı marifet, kalblerde birer meşale-i hidayet olduğu görülür. O’nun her bir cümlesinde ezeli bir haz ve bedi bir “sürur vardır. O cennet gibi sevimli, huriler kadar güzel ve cazibedârdır. O’nun her bir kelime ve cümlesi, ahenk ve selâsetiyle latif esen bâd-ı seba gibi ruhları ve gönülleri ihtizaza getirir, mest eder.

İşte Nur gülistanından fikir ve nazarları meclub eden bir buket ve bir levha-i tefekkür:

“Şu kâinatın mevcudatı yüzünde tazelenen ve gelip geçen cemâller ve hüsünler; Cemal-i Sermedi cilvelerinin bir nevi gölgeleri olduğunu gösterir. Evet, ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra arkadan gelenlerin gidenler gibi parlamaları, dâimi bir şemsin şualarının âyineleri olduklarını gösterdikleri gibi; seyyal zaman ırmağında, seyyar mevcudatın üstünde parlayan lemaat-ı cemaliye dahi bir Cemal-i Sermediye işaret ederler ve O’nun bir nevi emareleridir.”

“Hem kâinatın kalbindeki ciddi aşk, bir Maşuk-u Layezeliyi gösterir. Evet ağacın mahiyetinde olmayan bir şey esaslı bir surette meyvesinde bulunmadığı delaletiyle; şecere-i kâinatın hassas meyvesi olan nev-i insandaki ciddi aşk-ı lahuti gösterir ki, bütün kâinatta fakat başka şekillerde hakiki aşk ve muhabbet bulunuyor. Öyle ise kalb-i kâinattaki şu hakiki muhabbet ve aşk bir Mahbûb-u Ezeli’yi gösterir. Hem kâinatın sinesinde çok suretlerde tezahür eden incizâblar, cezbeler, cazibeler; ezeli bir ha-kikat-ı câzibedarın cezbiyle olduğunu hüşyâr kalplere gösterir.”

Evet âlemde en tatlı ve en halavetli hakikat, kâinatın ihtiva ettiği menâzır-i bediiyeyi bir nazar-ı vukufla temâşâ etmektedir. Yani kâinatın ötesinde berisinde, çimeninde, çiçeğinde, yıldızında, güneşinde, seyeran eden Cemâl-i ilahiyenin feyz ve tecellilerini müşahede iledir. İşte fikren ve vicdanen mesûd ve mesrur olmanın yegâne imkânı bu tecellilere ayine olmaktadır.

Belağat ve fesahatıyla en hassas ve feyyaz ruhları ihtizaza getiren ve hem letâfet ve nağamatıyla bir andelip gibi gönülleri cezbeden şayan-ı hayret ve bülbül misal bir taganni:

“… Demek, her bir nevi mevcudatın, hatta yıldızlarında bir serzâkiri ve nurefşan bir bülbülü var. Fakat bütün bülbüllerin en efdâli ve en eşrefi ve en münevveri ve en bahiri ve en azimi ve en kerimi ve sesce en yüksek ve vasıfca en parlak ve zikirce en etem ve şükürce en eam ve mahiyetce en ekmel ve suretce en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semavatın bütün mevcudatını latif secaatiyle, leziz nağamatiyle, ulvi tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zişanı ve ben-i Âdem’in Bülbül-ü Zülkur’anı: Muhammed-i Arabidir.”

Benim Nur Hemşirem!

Gayet âli ve ciddi bir fikir ile sorduğunuz suallerden pek müdakkik bir Nur talebesi olduğunuzu anladım. Nurun marifetleriyle tefeyyüz etmeniz Cenab-ı Rabbül Aleminin size büyük bir ihsanıdır. Şu fâni hayatın zevklerini ebedi sürurla tahvil etmenin ne azim bir saâdet olduğunun şuurundasınız.

Evet, hakiki zevk, elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç yalnız ve yalnız iman dairesindeki hakikatlardadır. Fikrinizi bu âli hakikatlar ile değerlendirdiğinizden dolayı sizi en samimi hislerimle tebrik ediyorum. Çünkü siz “öyle bir zevk ve şuuru kabul ediniz ki hiçbir keder ve ızdırap onu zedelemesin” düsturuna felillahilhamd mazhar olmuşsunuz. Fıtraten zeki, hilkaten şuurlu ve hayatını Kur’an hakikatlerinin hizmetine vakfeden sizin gibi Nur talebelerinin varlığından dolayı bahtiyar olduğumu, kemâl-i sevk ve şükür ite ifade ederim.

Vâcib-ül Vücûd Hazretleri kalbinize, ruhunuza inşirah ve sürur verecek marifet goncalarını yed-i ihtiyarinize tevdi etmiştir. Bu nokta-i nazardan fevkalade bahtiyarsınız. Büyük bir aşk ve şevk içinde lezâiz-i mâneviyenin güzel rayihalarını bu hakikat goncalarından günâgün istişmam etmenizi Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.

Mehmed KIRKINCI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu