Aziz ve Ahiret Kardeşim Esendal Hanım Efendi
Gayet ciddi bir husus ve âli bir maksatla yazdığınız kıymetli mektubunuzu aldım. Evvela şunu ifade edeyim ki, hüzün ve sürurlarla alude olan bu mektubunuz beni vicdani ve kalbi hüzünlere müstağrak kıldı. Dünyada saadet-i mutlaka ile yaşamanın imkânsız olduğu bir hakikattir.
Ayrıca hanımlar arasında Risale-i Nur’un parlaması doğrusu bize çok ümit verdi. Bu ise sizler için şayan-ı takdirdir. Bu vesile ile sizleri tebrik eder bin barekallah derim.
Evet, Risale-i Nur’un ihtiva ettiği ilim ve irfanın hanımlar arasında hüsn-ü kabul görmesi ne saâdet! Evet, her an ve her gün Nur’un elvan elvan hakikat ve marifetlerini tefeyyüz etmek ne büyük bir mazhariyet.
Hem Onun barigah-ı huzurunda hayret alut bir muhabbet, beka alut bir mahviyat, izzet alut bir tezellül içerisinde, O’nu tazim O’nu takdis O’nu tebcil etmek ne bahtiyarlık.
Hem istikbal zulümatı içerisinde, ebedler âlemine giden Nurlu yolu, sırat-ı müstakimi keşf etmek ne saâdet…
Cenab-ı Vacib-ül Vücud Hazretleri, Risale-i Nur gibi bir hazine-i irfanı sizin gibi bahtiyar hanımların yed-i ihtiyarına tevdi etmiştir. Risale-i Nur’u hakkıyla idrak edip anlamayı fevkalade bir iştiyakla arzu etmeniz ne yüksek bir şuur ve ne ulvi talepdir.
Sizin say ve gayretleriniz sayesinde, biiznillah ANTAKYA’nın afakında Nur’un hakikatları yıldızlar gibi parıl parıl parıldıyacaktır.
Malumdur ki, fazilet ve marifetin kıymet ve ehemmiyetini takdir ile ona hasr-ı fikir etmek mahiyet-i insaniyenin muktezasındandır. Zira insanın istidadını ulvileştirecek, irfanını kuvvetleştirecek ve onu gülezare-ı saâdete sevk edecek en büyük vasıta ilim ve hikmettir. Hayatın en âli zevk ve huzuzatı ilim ve irfan içerisinde geçen ömür dakikalarıdır.
Hakikat şu ki, ilmin kemiyet ve keyfiyetinde vüsat ve şumülünde sınır olmadığı gibi, onunla husule gelen mesudiyetin de nihayeti yoktur. Onun bahş ettiği saâdet ilelebeddir.
Ruhun saffet ve taharatı, kalbin inşirah ve huzuru, fikrin vüsat ve sıhhati, hayatın neşe ve lezzeti hep ilim ve irfandadır.
Hak Teâlâ Ferman-ı Kerim’inde “Ey Habibim, benden ilmini ziyade etmemi niyaz et.” fermanı Celilesi ile ilmin ne derece şerefli olduğunu ifade buyurmuştur.
Bediüzzaman Hazretleri ilmin ehemmiyetini şöyle ifade ediyor:
“Nev-i beşer ahir vakitte ulum ve fununa dökülecektir. Bütün kuvvetini ilmden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.”
“Hem o Kur’an-ı muciz-ül beyan cezalet ve belağatı Kur’an’iyeyi mükerreren ileri sürdüğünden remzen anlattırıyor ki, ulum ve fünunun en parlağı olan belâğat ve cezalet bütün envai ile ahir zamanda en mergup bir suret alacaktır. Hatta insanlar kendi fikirlerinin birbirlerine kabul ettirmek ve birbirlerine icra ettirmek için en keskin silahını cezalet-i beyandan ve en mukavemetsuz kuvvetini belâğat-ı edadan alacaktır.”
Demek ki terakkiyat-ı insaniyenin inkişafı ilim ile olduğu gibi, her tedenni ve tehlikenin ocağı da cehalettir.
Onun cehennemine düşmemek için, ilim ve marifeti tahsil vücup derecesinde zaruridir. Evet, ilim öyle bir barika-i saâdettir ki, tecelli ettiği gönül ve fikirleri serapa ziya ve Nur’a gark eder. Bir nesim-i necattır ki, estiği kalp ve vicdanları bahar iklimine kalb eder.
Hamiyetperver Aziz Hemşirem,
Sizin gibi ilim ve irfana âşık kardeşlerimizle iftihar ediyoruz. Zira insaniyet ve islamiyete edilecek hizmetin en mühimmi sizin gibi şefkat kahramanlarının himmet ve fedakârlığından beklenir. Zira Batı’dan kopup gelen şu sefahet ve dalalet fırtınası bütün dehşetiyle memleketimizin afakîni sararak, dinimizi ve milli ananelerimizi amansız bir alev gibi, yakmak istiyor.
Evet, maneviyat ve mukaddesatımızı tahrip ederek, bu necip milleti ruhundan ve hayatından, vicdanından koparmak istiyorlar. İsterseniz bu dehşetin ve vahşetin ızdırabını terennüm eden Bediüzzaman Hazretlerini beraberce dinleyelim:
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum…”
“Ben cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamıda feda ettim, ahiretimi de. Seksen küsur senelik hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum…”
Bediüzzaman Hazretlerinin bu ızdırabına karşı, sizin gibi fikren tenevvür etmiş hanımların bigâne kalması elbette düşünülemez. Rikkat ve şefkatle memlü hiçbir vicdanı bu ızdıraplara bigâne kalması düşünülemez.
Şu dini ve milli meziyetlerimizi tahrip edip ve şehameti milliyemizin temellerini sarsan bu dehşetli felaketler nazarı basiretle mütaala edilirse, hanımların cemiyet-i beşer içinde ne mühim bir vazife ile muvazzaf olduğu ve onlardan ne büyük bir hikmet ve hizmet beklendiği kolaylıkla anlaşılır.
Mektubuma nihayet verirken, başta siz ve Arife hanım olmak üzere bütün hemşirelerime selam eder, iki cihânda aziz olmanızı Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.
Hizmeti ulviyemizin meşguliyetinden dolayı mektubunuzu geciktirdim, özür dilerim.
Mehmed KIRKINCI