İmansıza Her Şey Mâdumdur
Meselâ, tad alma duygusu bozulan bir şahıs zehir ile bal arasındaki farkı anlayamaz. Koku alma duygusu dumura uğrayan insan, gübre ile gülün kokusunu tefrik edemez. Kör bir adam için en güzel manzaralarla en çirkin sûretlerin farkı olmaz. Sağır bir adam bülbülün nağamatıyla sinek vızıltısını farkedemez.
Aynen öyle de bütün ulvî lâtifeleri küfür ile sönen bir insan da şu kâinatta tecelli eden esmâ-i ilâhiyeyi okuyamaz. San’ata bakıp Sânii göremez, nimetten in’ama geçmez. Rahmân’ın iltifatını hissedemez. Şu kâinatı dolduran ulvî tesbihatı işitemez ve rabbanî kelâmları fehmedemez. Kâinata ibret nazarıyla bakamaz. Etraf-ı âlemde görünen binlerce hikmetlerin, maslahatların bir kasıdın kasdiyle, bir muhtarın ihtiyâriyle olduğunu bilemez.
Enfüsî ve afakî nimetleri düşünemez. Yani gözünün bir nimet olduğundan gafil olarak yaşar. Dilinin ne kadar harika bir nimet olduğunu bir an olsun hatırına getirmez. Aklın, idrakin ne kadar büyük bir nimet olduğunu düşünemez. Enfüsî nimetleri takdir edemeyen bir insan, uzak ve yakından imdadına gönderilen hadsiz afakî nimetleri de takdir edemez.