Kul Hakkına Riayet
Kul hakkı, İslam’ın en temel prensiplerinden biridir. Bediüzzaman Said Nursî kul hakkını salih amelin önemli bir rüknü kabul eder ve şöyle der:
“Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir.”76
Bundan da anlaşılacağı gibi, kul hakkı ikiye ayrılmaktadır; maddi hukuk ve manevi hukuk.
İnsanın malına, mülküne ve bedenine zarar vermek, onun maddi hukukuna tecavüzdür. Gıybet, iftira, suizan ise manevi hukuk-u ibada tecavüz etmektir…
İnsanları günaha, isyan ve küfre sevk ile onların kalp ve ruhuna verilen zarar da manevi hukuk zümresine girer. Bir insana zarar vermek onun nefsine bakması cihetiyle hukuk-u ibada tecavüz, o insanın Allah’ın kulu ve eseri olması cihetiyle de hukukullaha tecavüz olur.
Hatasız ve günahsız insan bulmak pek zordur. Günahların en büyüğü küfürdür, Allah’a şirk koşmaktır. İnsan, nefsine yenildiğinde Allah’ın emirlerine karşı isyanda bulunur. Ancak Allah-ü Teâla “Erhamürrahimin” olduğu için kendine isyan edenleri, tövbe ve nedamet ettikleri takdirde, afvü mağfiret eder, günahlarını temizler.
Şirkten sonra hata ve günahların en büyüğü kul hakkına tecavüz etmektir. Bunun da dereceleri vardır. Mesela, bir adamın hakkıyla yüz adamın hakkına tecavüz elbette ki bir olmaz. Bir adamdan helallik alınabilir, ancak yüz adamdan helallik almak hiç de kolay değildir.
Cenab-ı Hak her hakkı affedeceğini, ancak kul hakkını, hak sahibi helal etmedikçe affetmeyeceğini bildiriyor.
Kul hakkının en tehlikelisi de millet ve devlet malına tecavüz etmek, hile ve hıyanetle gasbetmektir. Çünkü devlet malı umumun hakkıdır. Onda tâ kıyamete kadar gelecek bütün insanların hakkı vardır. Devlet malını çalmak veya şahsi menfaat için kullanmak hıyanetin tâ kendisidir. Bunun büyük günah olduğunda İslâm alimleri icma etmiştirler. Devlet malını çalanla o hırsızı himaye edenin her ikisi de aynı sorumluluk ve vebaldedir. Kur’an-ı Kerim’de de mealen:
“Allah’ın sana gönderdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik. Hainlerden taraf olma.”77 buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz (asm) bir hadislerinde
“Bir kişinin kalbinde imanla küfür, doğrulukla yalan, emanetle hıyanet birlikte bulunmaz.”78
buyurmuştur. Hıyanette bulunmaktan Allah’a sığınmış ve
“… Allah’ım! Hıyanette bulunmaktan sana sığınırım. Çünkü hıyanet ne kötü bir sırdaştır.”79
şeklinde dua etmiştir.
Her şey Cenab-ı Hak tarafından insana bir emanettir. Bu bakımdan bir millet ve devletin malları da Cenab-ı Hakk’ın birer emanetidirler. Cemiyette öyle zalimler vardır ki, hıyanet hançeriyle bu milletin kalbini yaraladığı gibi mal ve mülklerini de talan etmektedirler. Kendi şahsi menfaatlerinden başka bir düşüncesi olmayan, millet ve devletini sevmeyen bu bedbahtlar, hamiyetperverlik kisvesi altında şahsi menfaatlerini umumun zararında ararlar. Fırsat bulsalar millet ve devleti perişan ederler.
Kul hakkı Allah katında da çok mühimdir. Çok dikkat etmek lazımdır. Bir kimsenin maddi ve manevi hakkına tecavüz eden, boynunu Allah’ın kılıcına hedef etmiştir. Bir insan Allah’a karşı borçlu olursa onun rahmeti geniştir, boldur; belki hakkını bağışlar, affeder. Fakat üzerinde kul hakkı olursa onu mutlaka ödemeye mecburdur. Mesela bir kişi, bazılarının canına, bir kısmının namusuna, malına tecavüz etmiş, kimini eliyle kimini diliyle incitmiş, haysiyet ve şerefini lekelemişse ahirette hak sahipleri onun etrafını saracaklar. Şayet o adamın hasenat ve sevabı varsa Allah onları alacaklılara taksim edecek, eğer borcu bitmezse onların günahlarını bunun boynuna yükleyip cehenneme atacaktır. Peygamber Efendimizin (asm) ifadesiyle asıl “müflis” budur.
Peygamber Efendimiz (asm), Hayber savaşında elde edilen ve henüz taksim edilmemiş olan kamuya ait ganimetlerden bazı değersiz eşyayı alan, daha sonra da düşman tarafından öldürülen sahabînin büyük bir günah işlediğini, bu günahtan dolayı şehit olmadığını belirtmiş ve cenaze namazına katılmamıştır.80
Dipnotlar:
76 Mesnevî-i Nuriye.
77 Nisa Suresi ayet: 105.
78 Ahmet İbnu Hanbel, II/349.
79 Ebu Davud, Vitir, 32.
80 Müslim, İman, 48.