Nur İsminin Bir Cilvesi
Vücud alemleri muhteliftir. Bütün mevcudat, zahirî ve batınî duygularımızla kavrayabildiklerimize münhasır değildir. Bunların dışında daha nice âlemler mevcuttur. Bunların görünmeyip, aklen kavranılamaması, olmamalarına delil teşkil etmez.
Meselâ, elektriği görmediğimiz ve mahiyetini bilmediğimiz hâlde inkâr edemiyoruz. Elektiriğin varlığından hiç haberi olmayan birisine ondan ve yaptığı harika işlerden bahsetseniz, o adam bu harika mahlûku tanımak için size bir takım sualler soracaktır; “eni, boyu, yüksekliği, ne kadardır, kendisi kaç ton gelir, rengi nasıldır” gibi. Bütün bu sualler, o şahsın, elektriğin mahiyetini, etrafındaki eşyanın mahiyetiyle karıştırmasından kaynaklanır. Halbuki, o gördüğümüz hiçbir mahlûka benzemez. Ona ağır denilemeyeceği gibi hafif de denilemez. Şu veya bu renkte, şu veya bu şekilde olduğu da tasavvur edilemez. Kısacası, cismanî varlıklara atfettiğimiz bütün sıfatlardan beridir. Mahiyetçe birbirinden farklı ve hattâ birbirine zıt birçok işi bir anda görebilir ve bir iş bir işe mani olmaz. Aynaların kabiliyetine göre farklı şekilde tezahür eder. Ütüde başka iş yapar, radyoda başka iş yapar. Buzdolabında soğuturken, fırında ısıtır. Ampulde ışık verirken, teypte ses kaydeder. Fabrikada kumaş dokurken, entertipte yazı dizer. Dünyanın her yanında bir anda milyarlarca iş görür ve hâkezâ…
İşte, bu elektriğin hayatı ve şuuru olsa, ona milyarlar başlı bir melâike denilse inkâr mı edilecektir?!. Cenâb-ı Hakk’ın Nur isminin ufacık bir cilvesi mesabesinde olan bu hakikat, birçok Rabbanî hakikatların keşfine kapı açabilir…