Padişaha bile medresede bir odayı imtihanla veren bir üniversite
Fatih Sultan Mehmed, kendisinin yaptırmış olduğu medreselere tayin ettiği müderrislerden bir odanın kendisine verilmesini ister. Müderrisler toplanır ve olamaz diye karar alırlar. Çünkü padişah o tesisi yaptıran ve ilim alemine tahsis eden kişi de olsa müderris ve talebeden değildir. Medreseye kabul edilmesi için vazgeçilmez şartın imtihan edilmesi olduğunu öğrenen Fatih, tereddütsüz bunu kabul eder ve ancak müderrislerin huzurunda yapılan imtihandan muvaffak olduktan sonra bir oda sahibi olur. Bir kadirşinaslık örneği olarak asırlarca korunan bu rektör odasının, bugün yerinin bile kaybolması ilim ve irfan erbabını derinden yaralamıştır.
Bu muazzam Osmanlı ruhunun inkişafına vesile olan maneviyat sultanlarının, âlimlerin, padişahların, askerlerin ve halkın nasıl bir eğitimden geçtiği araştırılıp, bugünün buhranlarına ve problemlerine çare olması noktasında örnek alınmalıdır. Osmanlı hanedanı bu muazzam devleti nasıl kurdu, hükmünü nasıl yürüttü, riyaseti altında toplanan ayrı ırklara mensup, muhtelif medeniyetleri temsil eden ve farklı diller konuşan milyonlarca insanı birbiri ile nasıl kaynaştırdı. Fethettikleri her yere, adalet, hürriyet, ilim ve irfanı nasıl götürdüler. Dört yüz sene Araplara ve Balkanlara hâkim oldukları hâlde onların örf ve âdetlerine müdahâle etmedikleri gibi, hâkimiyetleri altında bulunan Balkanlar’da da ciddi manada hiçbir terör ve anarşi hadisesine nasıl meydan vermediler. Bütün bunlar merak ve heyecan ile tetkike değer mühim meselelerdir. Hayat-ı içtimaiyenin her bir şubesi ile alakalı böyle bir tarihi canlandırmak için başta devlet adamlarımız olmak üzere, maarifimiz gerekli bütün himmet ve gayreti göstermek mecburiyetindedir.
Bu bakımdan, Osmanlının eğitim sistemi, özellikle de Enderun mektebi çok iyi incelenmelidir. Batılı kaynaklarda, Osmanlı Devleti’nin altı yüzyıl boyunca hüküm sürmesinin asıl nedeninin Enderun mektebi olduğu ifade edilmektedir Amerika’da Enderun Mektepleri hakkında üç yüz elli civarında akademik çalışma yapılmıştır.
Bir İngiliz elçisi, Enderun mektepleri hakkında şunları söylemektedir: “Osmanlılar, aldıkları esirlere hiç kötülük yapmıyor, kardeş gibi davranıyorlar. Hangi milletten, hangi dinden olursa olsun, küçük çocukların zekâlarını ölçüyorlar. Keskin zekâlı çocuklar, seçilerek saraydaki Enderun denilen mekteplerde, değerli öğretmenler tarafından okutuluyor, İslâm bilgileri, İslâm ahlâkı, fen, kültür dersleri verilerek, kuvvetli, başarılı Müslüman olarak yetiştiriliyorlar. Osmanlı ordularını zaferden zafere ulaştıran değerli kumandanlar, Sokullular ve Köprülüler gibi seçkin siyaset ve idare adamları, hep böyle yetiştirilen keskin zekâlı çocuklardı. Osmanlı akınlarını durdurmak için, bu Enderun mekteplerini ve bunların kolları olan medreseleri yıkmak, Osmanlıları fende geri bırakmak lâzımdır.”
Enderun Mektebi’nde askerlikten diplomasiye, güzel sanatlardan spora kadar her türlü eğitim-öğretim üst düzeyde ve uygulamalı olarak yapılırdı. Bugün Japon mucizesinin temelini oluşturan “uygulamalı eğitim” sistemi, yüz yıllar öncesinden Enderun Mektebi’nde başarıyla uygulanmıştır. Japonların bu eğitim modelini esas alarak eğitim sayesinde maddeten terakki ettikleri bilinen bir hakikattir.
Bir şeyin iç kısmı, iç yüzü ve harem dairesi gibi anlamlara gelen Enderun Mektebi Osmanlı’yı cihan devleti yapan kurumların en başında gelir.
Bir saray mektebi olan Enderun, II. Murad tarafından kurulmuş, Fatih Sultan Mehmed döneminde, onun idare yapısı ve faaliyetleri kanunnâmelerle belirlenmiş ve hakiki hüviyetine kavuşturulmuştur. Böylece, devşirme mektebi hüviyetinden, mülki ve idâri kadronun eğitimine yönelmiş, diğer taraftan da askeri, mali ve sivil idare için yüksek seciyeli idareciler yetiştirmiştir. Enderun’un gelişmesi II. Beyazid, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi pâdişâhlar zamanında da sürmüştür.
II. Mahmud zamanında bazı değişiklik yapılan Enderun, 1850’de de Maarif Nezâreti Enderun’u ibtidâisiyle birlikte rüşdiye derecesinde bir mektep haline getirilmiş, 1908 yılına kadar varlığını sürdürmüş ve maalesef 1 Temmuz 1909’da kapatılmıştır.
Bir darülfünun mahiyetinde olan Enderun mektebinde Kur’ân-ı Kerim, ilmihâl, tecvid, akâid, Arapça, Farsça, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, sarf, nahiv, belagat, hitabet ve hikmet gibi din-i ilimler; tıp, astronomi, matematik, tarih, coğrafya, mantık, hukuk, Türk Dili ve Edebiyatı, gibi müspet ilimler; musiki, şiir, tezhip, hüsn-ü hat, cilt sanatı, mimari, minyatür ve oymacılık gibi güzel sanatlar; binicilik, kılıç çekme, gürz, koşu, avcılık, ok atma, atlama, mızrak, güreş, ağırlık kaldırma ve cirit gibi spor dalları; giyim, deri işlemeciliği, inşaat ve kuyumculuk gibi meslekî eğitim dersleri okutulurdu. Bu dersleri okutmak üzere başta İslâm ülkeleri olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinden mühim âlimler, alanlarında uzman hocalar ve mesleğinde ehil sanat erbabı üstatlar ve mütefekkirler getirilmiştir.
Osmanlı devleti, Enderun sayesinde bütün kurumlarıyla vazifesini hakkıyla ifa etmiş, böylece ihtişamlı, haşmetli ve saffetli bir cihan devleti olmayı başarabilmiştir.
Saray hizmetinde çalışacak görevlileri yetiştirmek maksadıyla kurulan bu okul, eğitim sistemi yönüyle kendinden önce kurulmuş bütün okullardan çok farklıdır. Hıristiyan ailelerden devşirilen çocukların zeki ve kabiliyetli olanları saraya alınarak özel bir şekilde yetiştirilirdi. Osmanlı padişahları saraya alacakları insanları önce Enderun mektebinde yetiştirir, sonra saraya kabul ederlerdi. Çünkü sarayın nizam ve intizamı; ahenk ve huzuru her şeyden önce Enderun’da aldıkları terbiyeye, eğitim ve öğretime bağlıdır. Aksi halde sarayda fitne ve fesat çıkar, huzur ve saadet bozulur.
Talebelerin nezafet ve âdab-ı muaşeret kurallarına uymalarına son derece itinâ gösterilirdi. Yere tükürmek, öksürürken mendili ağza kapamamak ve kirli elbise giymek cezayı gerektirirdi.
Bütün vakit namazları cemaatle eda edilir, eğer padişah İstanbul’da ise sabah namazları Ayasofya Camii’nde padişahla beraber kılınırdı. Uyuma saatleri ile kalkışlar güneşin doğuşuna ve yatsı namazının vaktine göre ayarlanırdı. Perşembe günleri yatsıdan sonra her odada, topluca padişahın sıhhat ve selameti, devlet ve milletin huzur ve bekası için dua edilirdi.
Osmanlının, en yüksek devlet kademelerine devşirme yoluyla yetiştirdikleri kimseleri getirmelerinin asıl hikmeti, adam kayırma, rüşvet ve torpil gibi gayr-i meşru yolları ortadan kaldırmak ve adaleti tam manasıyla sağlamaktır. Bazı kimselerin, Osmanlı devletindeki ufak-tefek bazı yanlış uygulamalara bakıp ta, gerçekleri göz ardı etmeleri insaf ve hakikatle asla bağdaşmaz. Osmanlının devşirme usulü ile devlet adamı yetiştirmeleri de onların derin ve mühim bir siyasetidir.
M. Baudler, Enderun hakkına şöyle der:
“Türk Milletinin başarılarına şaşmamak lâzım. Çünkü onlar elit kadroları nasıl yetiştireceklerini, gençleri nasıl disipline edeceklerini biliyorlar. Yine onları mükemmel insan hâline getirirken, kabiliyetlerine göre taltif etmesini de biliyorlar. Enderun Mektebi’nde başarılı olanlar, son derece adilane uygulanan terfi sayesinde yükselebilirlerdi. Beylerbeyi, vezir, hatta sadrazam pek çoktur. Seviyeli bir eğitim veren bu mektep, tarihden silinmiştir ama, eğitim sistemi açısından halen birçok Batı okulunda yasamaktadır.”
Enderun’a alınacak talebeler devşirme usulü ile tespit edilir, bütün hizmetlerde yükselebilmek de kabiliyet ve başarıya göre olurdu. Aynı zamanda bu müessesede şehzadeler ve diğer devlet adamlarının çocukları da eğitilirdi.
Başarılı, kabiliyetli, güzel ahlaklı olan ve Hazırlık Sarayı’ndan iyi yetişenler, Saraya alınır, daha yüksek öğretim veren Enderun sınıflarına kabul edilirlerdi. Saray mekteplerinden yetişenler büyük bir çoğunlukla Beylerbeyi, Serhad Kumandanı, vali, elçi, vezir, Serasker ve Sadrazam gibi devletin en büyük makamlarına kadar yükselebilirlerdi. Zira terfi sistemi son derece âdilâne uygulanırdı. Enderun Mektebi’nde okuyanlar, on iki terfi imtihanına tabi tutulur, üstün bir başarı göstermeyenler asla Enderun’a ve saraya alınmaz, ama dışarı da atılmaz, kabiliyet ve derecelerine göre Sipahi bölüklerine sevk edilirlerdi.
Enderun mektebinde genellikle Sadrazam, Kaptan- derya, Şeyhülislam, Kubbealtı Veziri, Defterdar, Beylerbeyi, Sancakbeyi, Yeniçeri Ağası gibi devleti yöneten yüksek dereceli devlet adamı ile birlikte, mimarlar, nakkaşlar, ressamlar, hattatlar, kâtipler, sanatkârlar, tarihçiler, müstesna âlimler, imamlar, müezzinler, mahir kumandanlar, şairler, edipler, musiki üstatları silahşorlar ve nüktedânlar yetişmiştir.
Devlet-i Aliye’nin eğitim öğretim sahasında temel müesseselerinden biri olan Enderun Mektebi, dünya eğitim tarihinde ilim ve irfan âleminde büyük bir çığır açmış, birçok sahada örnek olmuştur. Osmanlının bölgesinde asırlarca huzur ve saadet içinde yaşaması, farklı din mensuplarını ve birçok milleti asırlarca bünyesinde barındırması Enderun Mektebi’nde yetişen kaliteli idareciler sayesinde olmuştur.(Kaynaklar)[1]
Hem yine, şecaatli, celadetli ve ittihad-ı İslam için büyük fütuhat yapmış olan Yavuz Sultan Selim de ilim ve irfana meftun, ulema ve meşayih ile sohbet etmeyi kendine şiar edinmiş bir padişahtı.
Merhum Nurettin Topçu şöyle der:
“Ashab devri, İslam’ın ilk genç devridir. Osmanlılar asırlarca yaşlanarak kocamış olan bu aşk ve iman ağacına yeniden gençlik aşısı yaptılar. Yavuz Selim sanki Hattâbın oğlu Ömer’in tekrarlanan gençliğidir.”[2]
Samiha Ayverdi Hanımefendi ise Yavuz hakkında şöyle der:
“Bir yanardağ gibi ateş saçan Yavuz’un da yanında boynunu büktüğü, elini öptüğü, nazını çektiği ve emirlerine itaat ettiği Molla Cemali gibi birçok maneviyat sultanları vardı. Padişah, bu kaya gibi eğilmek bilmeyen bu ilim ve irfan erbabını bazen aşıp geçmek istese de onları yerlerinden kımıldatıp sarsamaz ve geri püsküren kendi olurdu. Onlar hükümdarını dilediği gibi hizaya çekebilirdi.”[3]
Evet, Yavuz Selim, âlimler ve şairlerle yaptığı hususi sohbetlerinde devlet işlerinde olduğunun aksine güler yüzlü ve müsamahakâr idi. Selim, ilim ve din âlimlerinin fikirlerine ehemmiyet verir ve onlara son derece hürmetkâr davranırdı. O, özellikle Zembilli Ali Cemali Efendi’nin ilim ve irfanına hayran idi. Yavuz Selim’in, Zembilli Ali Cemali Efendi ile olan münakaşaları meşhurdur.
Mesela; Yavuz Sultan Selim Han, bir seferinde hazinedeki ihmallerinden dolayı vuku bulan hırsızlık sebebiyle yaklaşık kırk kişinin öldürülmesini emretmişti. Durumu öğrenen Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, hadisenin özünü Sultan Selim’den öğrenmek için alelacele ve destursuz olarak Yavuz’un yanına varır. Yavuz da söylenenlerin doğru olduğunu ifade edince, Zembilli Ali Efendi kararın icra edilmemesini söyler.
Yavuz Selim: “Efendi Hazretleri sizin devlet işlerine karışmaya hakkınız yoktur.” diye cevap verir. Bunun üzerine Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi şöyle der:
“Sultanım! Ben size şer-i hükümleri bildirmeye geldim. Zira bizim vazifemiz sizi hatadan muhafaza etmek ve ahiretinizi korumaktır.”
Şeriatın kıldan ince, kılıçtan keskin ölçüsü karşısında sakinleşen Yavuz Selim Han Şeyhülislam’a: “Umumi ahvalin düzelmesi için bir fırkanın öldürülmesine cevaz yok mudur?” diye sorar. Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi: “Bunların öldürülmesi ile âlemin düzelmesi arasında bir alaka yoktur, suçlarına göre ceza gerek.” diye cevap verir.
Bunun üzerine koca orduları dize getiren o ulu Padişah, başını önüne eğer ve kararını geri alır. Padişahın bu kararından son derece memnun olan Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, tam huzurundan ayrılırken tekrar geri döner ve kendisine merakla bakan Yavuz’a şöyle der:
“Sultan’ım birinci talebim şeriatın gereği idi. İkinci bir talebim daha var ki, bu da sadece bir ricadır. Sultan’ım bu müminlerin suçları kendilerinedir. Ancak onlar hapiste iken masum ailelerine kim bakacak? Sizden ricam verilecek ceza bitene kadar bunların ailelerine bir nafaka bağlamanızdır.”
Şeyhülislam’ın bu talebini de yerine getiren Yavuz, hiç şüphesiz ki farkında olduğu ilahi mesuliyetin ve hukukun icabını ifa etmiş oluyordu.
[1] 1- Enderun Mektebi, Yrd. Doç. Dr. Ülker Akkutay 2- Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, M. Zeki Pekalın Cilt I 3- Türk Maarif Tarihi, Osman Ergin Cilt 1 4- Meydan Lorcusse, Enderun Maddesi Cilt 15- XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, C. Baltacı. 6- Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, İ.H.Uzunçarşılı 7- Tarih-i A-tâ,A.A.TayyarzâdeCilt1-5.
[2] Topçu Nurettin, Türkiye’nin Maarif Dâvası, Dergâh yayınları, 1998 İstanbul.
[3] Samiha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asırları.