İnsan, Millet, Devlet

Rüşvet

Rüşvet, haksız bir menfaat elde etmek için kişilere çıkar sağlama, baş­kalarının malını haksızlıkla yeme yollarından birisidir. Haksız kazançların her çeşidi dinimizde haramdır. Rüşvet de bunlardan olup, büyük günahlar­dandır.

Rüşvet yalnız alan ve verene değil, aracılık yapana da haramdır. Haramlığı Kur’an ve sünnetle sabittir. 

Allah Teâla bir ayette mealen:

“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.”125

buyurmuştur. Yani, “Sizin olmadığını bildiğiniz hâlde başkalarının hakkını alıp size vermeleri için hakimlere rüşvet vermeyiniz.” demektir. 

Rüşvetin devlet dairelerine, özellikle de mahkemelere girmesi çok büyük bir suçtur. Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz bu hususta,

“Hüküm vermede, rüşvet verene ve alana Allah lanet etsin.”126

diye bedduada bulunmuştur. 

Rüşvet, bütün semavî dinlerde de büyük günah sayıldığı gibi, bütün devletlerin ceza kanunlarında de suç sayılmaktadır. Rüşvet alan da veren de cezalandırılır. 

Bir memurun rüşvetle haksızlık yapması büyük bir zulümdür. Bu hare­ket hem millete, hem de devlete yapılan bir ihanettir, başta İslâm dinine sonra da devlete karşı işlenmiş yüz kızartıcı bir fiildir. 

Devlet memurunun hediye almaları dinimizce rüşvet sayılmıştır.

Peygamberimizin, zekat toplamak için gönderdiği memurlarından birisi döndüğünde,

“Ya Resulullah! Bunlar Beyt’ü-l Malındır, bunlar da bana verilen hediyelerdir.” demesine Peygamber Efendimiz çok kızmış ve

“Eğer doğru söylüyorsan git, anne ve babanın evinde otur ve bu hediyeler sana gelsin, görelim.” buyurmuştur.

Böylece memura vazife başında hediye verilmesi rüşvet sayılmış ve yasaklanmıştır. Çünkü onlar bu görevde olma­saydılar, kendilerine hiç hediye verilmeyecekti. Hediye vermelerinden mak­sat işlerini gördürmektir. Hatta rüşvet alan hakim doğru karar vermiş olsa bile yine aldığı haramdır. Çünkü hüküm vermek onun vazifesidir. Ayrıca başka bir şey alması gerekmez. 

Rüşvet beş kısımda ele alınabilir: 

1. Makam sahibi olabilmek için verilen rüşvet, 

2. Hakimin lehinde hüküm vermesini sağlamak için verilen rüşvet. Bunlar, alana da verene de haramdır. 

3. Bir kimse ile idareci arasını düzeltmek karşılığında üçüncü kişiye verilen rüşvet. Burada rüşvet veren, ya idareciden gelecek bir zararı önle­mek veya meşru bir menfaat elde etmek istemektir. 

4. Bir kimsenin mal ve canına bir zarar vereceğinden korktuğu kişiye verdiği rüşvet. 

5. Dine gelecek bir zararı önlemek için verilen rüşvet.

Üçüncü, dördüncü ve beşinci maddelerde rüşvet, alana haramdır, vere­ne bir mesuliyet yoktur. Çünkü bir Müslümanın hem dinine hem devletine hem de Müslüman din kardeşine bir zarar vermemesi gerekir. Hatta Peygamber Efendimiz (asm) dine dil uzatabilecek şairlere ve aleyhte bulunmalarını istemediği kimselere bazı şeyler verirdi.127

Rüşvet toplumu ilgilendiren bir hastalıktır. Rüşvetin yaygınlaştığı top­lumlarda halkın birbirine ve devlete olan muhabbet ve gücenleri zedelenir ve devlet nizamı tehlikeye düşer. Herkes yapılan işlerden özellikle mahke­melerde verilen kararlardan şüphe eder, her iş ve kararın arkasında rüşvet olduğunu zanneder, rüşvetsiz iş yapılamayacağına inanır. Bu inanca namuslu insanların kapılması rüşveti içtimai bir felaket haline getirir. Bunun sonucu olarak doğru dürüst bir iş yapılamaz olur, işler zamanında görülmez, haksızlıklar her yanı sarar, ahlâksızlık çoğalır. Böylece milletin temeli kökünden sarsılmış olur. 

Rüşvet alan hakimin verdiği hükmün geçerli sayılıp sayılmayacağı hususunda üç farklı görüş vardır: 

1. Verdiği hüküm hukuka uygun ise, hüküm sahih olur. 

2. Yalnız rüşvet aldığı davada hükmü geçerli değildir. 

3. Rüşvet alan hakimin hükmü hiçbir davada geçerli değildir.

Rüşvet alan kimse, almış olduğu mala dinen sahip değildir. Onu sahibi­ne geri vermesi gerekir ve ahiretteki azabından kurtulmak için tövbe ve istiğfar etmelidir.

Az çok dini inancı olan bir insan, er-geç yaptığı işin kötülüğünü anla­yacak ve vicdanı rahatsız olacaktır. Asıl önemli olan dünyadaki bir menfa­at için rüşvet alanların Allah’ın lanetine müstehak olmaları ve dünyaları için ahiretlerini kaybetmeleridir.

Hazret-i Peygamberin (asm) rüşvet alana da verene de lanet ettiğini ve ikisinin de cehennemlik olduğunu ifade etti­ğini bilen bir Müslüman, mutlaka bu hastalıktan uzak durmalıdır. 

Dipnotlar:

125 Bakara Suresi, ayet, 188.
126 Tirmizî, Ahkam, 9.
127 İbn-i Abidin, IV. 303 ve V. 272.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu