Mizah – Latife
İslam’a göre mizah ve latife belli sınırlar içinde mübahtır. Fakat aşırıya gidilmesi harama sebep olur.
Peygamber Efendimiz (asm) çok gülmeye sebep olan, kalbin kararmasına yol açan, insanların haysiyet ve şereflerini zedeleyen, kin ve husumet doğuran latifeleri yasaklaşmıştır. Her hususta Peygamber Efendimize uymamız farz-ı ayn olduğu gibi, latifelerde de onu örnek almamız elzemdir. Bütün güzel ahlâk ve işlerde olduğu gibi, latifede de en güzel örnek Peygamber Efendimizdir.
Server-i Enbiya Efendimiz (asm) ashabtan Abdurrahman’ı (ra) kucağında bir kedi ile görünce “Ya Eba Hureyre” diye hitap buyurmaları ona fevkalade sürur vermiş, mutlu etmiştir. Bu latifeden sonra Hazret-i Abdurrahman bu künye ile yad olunmuştur.
Peygamber Efendimiz (asm) kendisinden bir binek hayvanı isteyen sahabiye, isteğinin karşılanacağını bildirmek gayesiyle bir deve yavrusu vereceğini söyler. Sözdeki nükteyi anlamayan sahabinin deve yavrusunun işine yaramayacağını belirtmesi üzerine Peygamber Efendimiz (asm)
“Her deve diğerinin yavrusu değil midir?”143 der.
Bir gün bir yaşlı kadın, Peygamber Efendimizden (asm) cennete girmesi için dua etmesini ister. Peygamber Efendimiz (asm) hiçbir yaşlı kadının cennete girmeyeceğini söyler. Kadının bu cevaba üzülmesi üzerine Peygamber Efendimiz (asm) “yaşlı kadınların cennete genç ve güzel olarak gireceklerini” bildirerek gerçeği açıklar. 144
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“İnsan bir söz söylerken yanında bulunanlar gülüşürler de kendisi Süreyye’dan daha uzağa uçar gider.”
Yani, şeref ve haysiyeti ve muhabbeti berhava olur. Sadece bir eğlence, bir iltifat olmak için yapılan ve hiç bir kimsenin haysiyetine dokunmayan latifeler caizdir.
Latifenin çokluğu gülmeyi artırır, kalbi öldürür, mehabeti giderir, husumete sebep olur. Latifenin uzun olması insanın ciddiyet ve saygısının azalmasına yol açar.
Tebessüm etmek ve gülümsemek, insanın güzel sıfatlarından biridir. Ancak kahkaha ile çok gülmek, kalbe zarar verir.
Mizah içtimai bir ihtiyaçtır. İnsanı zaman zaman sıkıntılardan kurtarır.
Kalbe lezzet ve sürur verir. “Latife insanlar arasındaki ülfetin tadı tuzudur.” denilmiştir. Yani “Latife yemekteki tuza benzer, fazlası yemeğin tadını kaçırır.” demektir.
Latifeler muhabbeti zedeleyici değil, bilakis ona vesile olmalıdır. Latifenin dozunu kaçırarak karşıdaki insanı alaya alıp küçük düşürmek İslâm nazarında reddedilmiştir.
Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de mealen şöyle buyrulmuştur:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar (alay edilenler) kendilerinden (alay edenlerden) daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasınlar. Belki alay edilenler, alay edenlerden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi kötü lakab ile çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır. Kim tövbe etmezse, işte o zalimlerin tâ kendisidir.”145
İstihza, alay gibi şeyler terbiye-i İslâmiyeye uygun değildir.
Herhangi bir kimsenin zahirine bakarak onunla alay etmek mürüvvete, ahlâka zıttır. Şekil ve surete değil, sirete ve kalbe itibar olunur.
Müminler kardeştir, bir nefis hükmündedirler. Başka bir mümin kardeşini taan eden (beğenmeyen, kusurlu gören), kötü lakap takan, kendisini taan etmiş gibidir. Bunlar hürmeti, saygıyı ve sevgiyi zedeler. Bir insanı güzel lakap ile yâd etmek caizdir, bir hürmettir; Hazret-i Hamza’ya “Esedullah”, Hazret-i Halid b. Velid’e “Seyfullah” denilmesi gibi.
Dipnotlar:
143 Tirmizî, Enes b. Malik’ten rivayetle.
144 Tirmizî, Enes b. Malik’ten rivayetle.
145 Hucurat Suresi ayet, 11.