Hukukullaha Riayet
İnsanın Cenab-ı Hakk’a karşı birçok vazifeleri vardır. Bunların hepsine birden hukukullah denir. Bunların başında iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah gelir.
Cenab-ı Hakkı noksan sıfatlardan tenzih etmek (tesbih), kemal sıfatlarla muttasıf bilmek (tekbir ve tazim) ve sonsuz ihsanlarına karşı şükür ve hamdetmek de hukukullahtandır.
Nitekim Bediüzzaman Hazretleri,
“Fıtrat-ı insaniyede cemale karşı muhabbet, kemale karşı meftuniyet, ihsana karşı perestiş vardır.”74
buyurarak hukukullaha riayetin insan yaratılışının gereği olduğunu veciz bir şekilde ifade etmiştir.
İnsanı kudretiyle yaratan ve ona nihayetsiz nimetlerini lütuf ve ihsan eden şüphesiz ki, Allah’tır. O hem ezeli hem de ebedidir. Zat-ı uluhiyetine yokluk arız olması muhaldir. Zira kıdemi sabit olan zatın ademi (yokluğu) mümtenidir.
Allah birdir, zatında, sıfatında, ef’alinde şerik ve nazîri muhaldir. O’nu sıdk ile tasdik edip, ondan başka Mabud-u bilhak olmadığına inanmak, O’nun noksan sıfatlardan münezzeh ve kemal sıfatlarla muttasıf olduğunu yakinen bilmek insan için en ulvi bir vazifedir.
Hukukullah’ın bir şubesi de Allah’ın ismini hürmet ve tazimle anmak, emrettiği şeyleri yapmak, yasaklarından kaçınmak, onun muhabbet ve sevgisini kalplere nakşetmek, onun sevdiğini sevmek, sevmediğini de sevmemektir.
İnsanın vazifelerinden biri de Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir.
Allah-ü Teâla insana akıl vererek, onu bütün eşyayı idrak edip anlatabilecek bir kabiliyette yaratmıştır. Güneş ve yıldızları, bağ ve bostanları, ağaç ve çiçekleri, nehir ve bahirleri görüp temaşa eden bir insan, ilim ve idraki nispetinde eserden müessire istidlal ve intikal suretiyle ilâhi sıfatları bilmeye memur ve vazifeli olduğunu anlar. Bu mütefekkir insan, bu kâinatın bir yaratıcısı ve mucidi olduğunun şuurundadır. Kendisinin de tesadüf eseri olarak vücuda gelmediğini yakinen idrak eder. Bu kainatı ve masnuatı yaratan ezeli ve ebedi bir zatın mevcut olduğunu, güneşin tezahürü gibi, yakinen bilir.
Ehl-i marifet olan bir insan, her şeyden ziyade malikini ve halikını sevmelidir. Çünkü onun rızası dışında sevilip muhabbet edilen şeylerin zeval bulmaları muhakkaktır ve kat’idir. Mabud-u Hakiki olan Allah’ın muhabbet ve süruru ise daimidir, ebedidir, uful ve gurub etmez. Binaenaleyh muhabbet-i İlahiyenin vücuduna vesileler, şahitler pek çoktur ve nihayetsizdir. Bunların başında kendi zatının sonra da sıfat ve isimlerinin kemal ve cemali gelir. Bunları sevmekten daha zevkli hangi şey tasavvur edilebilir?
İnsanın bir vazifesi de Cenab-ı Hakk’ın ona lütuf ve ihsan ettiği nimetlere karşı şükretmektir. Bu nimetler ise nihayetsizdir, saymakla bitmez. Bunlar iki kısım altında toplanabilir; biri enfusîdir (insanın kendisindeki nimetler), diğeri afakidir (hariçteki nimetler). Evet bizleri insan olarak yaratması nimetlerin en büyüğüdür. Cenab-ı Hak, alemde mevcut olan maddi ve manevi her nimeti insanlık sayesinde bizlere bahşetmiştir.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız hukukullahı yani insanın Allah’a karşı olan vazifelerini Bediüzzaman Hazretleri Sözler isimli kitabında şu çarpıcı ifadelerle ders vermektedir:
“Evvelen: Âsâra bakıp, gaibane muamele suretinde saltanat-ı rububiyetin mehasinine temaşager makamında kendilerini gördüklerinden; tekbir ve tesbih vazifesini eda edip ‘Allahü Ekber’ dediler.”
“Sâniyen: Esma-i Kudsiye-i İlahiyenin cilveleri olan bedayiine ve parlak eserlerine dellâllık makamında görünmekle “Sübhanallah, Velhamdülillah” diyerek takdis ve tahmid vazifesini îfa ettiler.”
“Sâlisen: Rahmet-i İlahiyenin hazinelerinde iddihar edilen nimetlerini zahir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında, şükür ve sena vazifesini edaya başladılar.”
“Râbian: Esma-i İlahiyenin definelerindeki cevherleri, manevî cihazat mizanlarıyla tartıp bilmek makamında, tenzih ve medih vazifesine başladılar.”
“Hâmisen: Mistar-ı kader üstünde kalem-i kudretiyle yazılan mektubat-ı Rabbaniyeyi mütalaa makamında, tefekkür ve istihsan vazifesine başladılar.”
“Sâdisen: Eşyanın yaratılışında ve masnuatın san’atındaki latif incelik ve nazenin güzellikleri temaşa ile tenzih makamında Fâtır-ı Zülcelal, Sâni’-i Zülcemal’lerine muhabbet ve iştiyak vazifesine girdiler.”75
Dipnotlar:
74 Lem’alar.
75 Sözler.