Şeytanlar, Cinler ve Mübareze Kanunu
“Mübareze kanunu”nun bir gereği olarak, şeytanlar ve cinler insanlara musallat olmaktadırlar. Kâinatta zıtların çatışması, yâni, mübareze kanunu vardır. İnsan bu dünyaya teklif ve imtihan için gönderilmiştir. Bu teklif ve imtihan ile insan bu dünyada istidatlarını inkişaf ettirecektir. Elbette bu inkişaf, bir hareket ister. Bir muamelenin olmasını gerekli kılar. Tâ ki, terakki zembereği çalışabilsin. Terakki ve mücahede ise, şeytan ve şerir mahlûkların vücutlarını ve insanlara musallat olmalarını hikmeten iktiza etmektedir. Aksi hâlde, insanların makamları sabit kalır, beşer terakki edemezdi. Zaten insanlar da yaradılışları gereği, şerre meyyaldirler. Öyle ise, insanı hariç ve dahilde terakki ve tedenniye sevk ve teşvik edecek bu iki haricî âmilin olması aklen gereklidir. Bu sebeble, melekler beşeri alâ-yı illiyyîne yükseltmek; şeytanlar ise, esfel-i safilîne indirmek isterler. Bu bir kanun-u İlâhî ve sırr-ı kaderidir. Beşer tabakalarındaki terakki ve tedenni de, bu hakikati tasdik etmektedir. Peygamberlerden, evliyalardan tâ Nemrudlara ve Firavunlara kadar değişik terakki ve tedenniler bu hakikati isbat etmektedir. Madem kâinatta böyle bir mücadele kanunu var, elbette şeytanlar, kendilerini insan ruhu imiş gibi göstererek bâzı insanları aldatacak,
bir kısım safdil ve meczupları maskara edeceklerdir.
Malûmdur ki, kâinatta her nev’in, her taifenin güzeli yanında çirkini, âlisi yanında âdisi, iyisi yanında kötüsü vardır. Elbette ruhanîler taifesinin de, hayırlı ve nûrânîleri yanında, mülevves ve şerlileri de vardır. Bunların zararlı ve şerli taifesi elbette insanlara ve meleklere ilişmek isterler. Meleklere ilişemeyip, semâdan terkedildiklerini Âyat-ı Kur’aniye sarahatle haber verdiğine göre, bu zararlı mahlûklar en çok insanlarla uğraşacaklardır. Nitekim uğraşıyorlar da…
Bu hususta, delil olarak, aşağıdaki iki âyet-i kerimeyi nazara verelim:
“Andolsun ki, biz yere en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara ateş taneleri yaptık. Ve onlara (çılgın ateş) azabı hazırladık.”101
“Şüphesiz biz semâyı, o yüksek âlemi yokladık da onu şiddetli ve kuvvetli muhafız melekler ve atılmaya hazır âteşin alevler, şihâblarla doldurulmuş bulduk.” 102
Yukarıdaki âyetler, açık bir şekilde şeytan ve cinnîlerin meleklere musallatolmak ve şerri semâvâta götürmek için yükselmek istediklerini beyan etmektedir. Meleklere musallat olan bu taifenin günahkâr, gabi ve isyankâr insanlara musallat olması, hikmetin muktezâsı ve mübareze kanununun icabıdır.
Şeytan ve cinlerin şerlileri semâvâta yükselmek isteyip, kulak hırsızlığı yaparak bâzı yanlış, yalan ve eksik haberleri kâhin, medyum ve ispirtizmacılara getirdikleri tarihî bazı hâdiselerden de anlaşılmaktadır. Elmalılı Hamdi Efendi, yukarıda zikredilen ikinci âyetin tefsiri üzerinde genişçe durmakta, yeryüzünde bir kısım kimseleri ilham vasıtası imiş gibi mıknatıslayan şeytanlar ve zararlı cinlerin, ispirtizma, manyetizm, summanbolizm, psişizm, metapsişizm gibi biri doğru çıksa, çoğu yalan olan kehanet ve cincilik gibi işler vasıtasıyla insanları aldattıklarını bildirmektedir. Şeytanlar ve cinlerin şerli kısımlarının bu hareketler ile Peygamberlere ve meleklere rekabet etmek istediklerini, fakat semâvâta yükselmek isterken ateşli şihâblarla tardedildiklerini belirtmektedir.
Dipnotlar:
101. Mülk sûresi, âyet: 5.
102. Cin sûresi, âyet: 8.