“Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Allah zalim topluluğa hidayet etmez.” mealindeki âyet-i kerime bizlere Ehl-i Kitapla diyaloğu yasaklamıyor mu?
“Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Allah zalim topluluğa hidayet etmez.” 1
Bu âyet-i kerime beşeri ilişkilere mani değildir. Ayetteki nehiy onların Yahudilik ve Hıristiyanlık cihetleriyle ilgilidir. Yani onların dinlerine, örf ve adetlerine hayran kalmak yasaklanmıştır.
Yoksa ehl-i kitapla ticaret yapmak, onların faydalı sanatlarını ve ilmi buluşlarını almak ve onlarla iyi ilişkiler kurmak elbette gerekli ve zarûrîdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)
“İlim Çin’de de olsa gidip alınız.”
buyurarak bu gerçeği ifade etmektedir
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespitleri konuya ışık tutacak ve yanlış değerlendirmelere mani olacaktır.
“Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat’iyyen nehy-i Kur’anîde dâhil değildir.”2
“Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin!..”3
Nitekim onlardan kız almak ve onların kestiğini yemek caizdir. Ehl-i kitaptan bir hanımla evlenen bir Müslüman, onu hanımı olduğu cihetle sever.
Günümüzde Hristiyanlardan pek çok ilim ve fikir adamı araştırmaları neticesinde İslâm’ı seçmişlerdir. Avrupa’da Hıristiyan asıllı Müslümanların sayısı, yüz binleri geçmektedir. Osmanlı İmparatorluğu en güçlü döneminde bile ancak Viyana’ya kadar gidebilmişken, bugün ki sulh ortamında ise, sadece Diyanete bağlı camii sayısı, Almanya’da 750, Fransa’da 206, Hollanda’da 140 ve Belçika’da 73 tür. Ayrıca değişik gönüllü kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin yaptırdığı çok sayıda camii ibadete açılmış ve bir çok İslami ilim ve kültür merkezleri kurulmuştur. Yine bir çok kilisenin camiye çevrildiği bilinmektedir. Bütün bunlar, savaş ve husumetin değil, barış ve diyoloğun ürünüdür.
Özelikle Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ortaya koyduğu düsturlar ve birçok dile çevrilen Risale-i Nur’un mukni ve ulvî hakikatları ve Nur talebelerinin gayretleri sayesinde Kur’anın elmas gibi hakikatkarı bütün dünyaya ulaşmış ve bir çok insanın hidayetine vesile olmuştur.
Yine birçok fedakar ve hamiyetli insanlar ile beraber, metin bir azim ve sarsılmaz bir irade ile Kur’anın saf akidelerini ve İslam’ın Nurunu dünyanın her yerine götürüp, birçok insanın Müslüman olmasına vesile olmuşlardır. Müslüman olan o insanların kendi ifadeleri ile bunlar diyalogun sayesinde olmuştur.
Kur’an ve hakikat aşığı Süleyman Hilmi Tunahan Efendinin talebeleri de açmış oldukları çeşitli Kur’an Kursları sayesinde dünyanın birçok yerine Kur’an hizmetini götürmüşlerdir. Bütün bunlar hoşgörü ve diyalog sayesinde mümkün olmaktadır
Cenab-ı Hak, İslam nurunun bütün insanlığa ulaşması için gayret gösteren herkesten ebediyen razı olsun ve daim muvaffak kılsın.
Bazı kimseler, hoşgörü ve diyalogun Müslümanları Hıristiyanlaştıracağından endişe etmektedir. Bu endişe çok yersizdir. Zira, İslamiyetin hakikatlerinde asla bir şüphe ve zayıflık yoktur ki, onlarıs tebliğ ederken herhangi bir tereddüt yaşayalım. Acaba gerçekten Müslüman olup da muhakeme-i akliye ile Yahudi ve Hıristiyan olan kaç kişi vardır. Bazı cahillerin menfaat mukabilinde Hıristiyan olmaları bir önem taşımaz. Nitekim ciddi bir araştırma yapıldığında bu kimselerin İslam’ı anlamadıkları hatta tam manasıyla Müslüman olmadıkları görülecektir. Ehl-i Kitaptan Müslüman olanlar ise, genellikle ilim ve fikir adamlarıdır. Hatta birçok papazın da Müslüman oldukları bir hakikattir
Netice olarak diyalog; İslamiyet’ten taviz vermek değil, doğru İslamiyet’i ve onun güneş gibi ulvî hakikatlerini bütün dünyaya anlatmaktır.
“Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.”4
Dipnotlar:
1 Maide Suresi, 5/51.
2 Münazarat, s. 33.
3 Münazarat, s. 32.
4 Hutbe-i Şamiye, s. 24.