k. Hüsnüzan
Hüsnüzan, bir kimse hakkında iyi niyetli olma hâlidir. Hüsnüzan, kalb-i selim ashabında bulunan bir hasse-i celildir. Zira hüsnüzan sahibi bir mü’min, insanlar ve hadiseler hakkında daima güzel düşünür ve hoş olmayan hareketleri bile hayra yorar. Hüsnüzannın zıddı ise suizandır ki; daha çok evhama mağlup olan fertlerde bulunur ve böyle kimseler ömür boyu kalp huzuruyla yaşayamazlar.
Hüsnüzan muhabbetin en büyük vesilesi, insanın iç güzelliğinin alameti, saf ve berrak kalblerin eseridir. Hüsnüzan yüksek bir ahlâk-ı hasenedir. Bu haslete sahip olanlar başkalarının ayıplarını araştırmazlar. Hiç kimseyi bir ayıbından dolayı hakir görmezler. Şayet herhangi bir kimsede bir kusur ve hata görseler bile, onu ifşa etmez bilakis setrederler, mümkün oldukça ıslahına çalışırlar. Hüsnüzan sahipleri, taş yürekli düşmanları bile insafa getirir ve onların sevgisini celbederler.
Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak:
“Ey iman edenler! Zandan çok sakının; çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.”1
buyurarak insanların suizandan kaçınmalarını emretmiştir. Zira suizan, ihtimal üzerine verilmiş bir hüküm olduğundan, her zaman isabetli olmaz. Söylenilen veya düşünülen şey o kişide yoksa ona iftira edilmiş olur.
Bir kimsenin mevcut haline bakarak akıbetine hükmetmek büyük bir hatadır. Zira bazı kimseler vardır ki, ömrünü zühd ve takva ile geçirdiği halde, akıbeti iyi neticelenmemiş olabilir. Onun için her insan, akıbetinden daima endişe edip korku içinde olmalıdır.
Bazı kimseler de vardır ki, ekseri hayatını fısk ve fücur ile geçirdiği halde, hidayete erer ve hüsn-ü akıbete mazhar olabilir. Bu hallerin sırr-ı hikmeti idrakimizin fevkindedir Bize lazım olan birbirimize daima hüsnüzan edip hayır ile dua etmektir. Zira,
“Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”2
Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur ki; Bir insan, başına her hangi bir musibet gelirse, onu kendi günahlarının ve hatasının neticesi bilip, tövbe ve istiğfar etmelidir. Başkasının başına gelen musibetlerde ise, “Acaba ne etti de bu başına geldi?..” diyerek suizan etmemeli, aksine “Cenab-ı Hak onu bu hadiseyle imtihan ediyor.” demelidir. Belâ ve musibetlerin en şiddtlisi ismet sıfatı ile muttasıf olan peygamberlere gemiştir. Zira, Cenab-ı Hakk ve Hazret-i Peygamber (sav) hakkında hüsnüzan vacip, insanlar hakkında hüsnüzanda bulunmak ise, sünnettir.
Şunu da belirtmek isterim ki, başkaları hakkında kötü düşünmenin ve onların hareketlerini kötüye yormanın asıl sebebi, insanın kendisinde bulunan kötü ahlâk ve evhamdan kaynaklanmaktadır
Bediüzaman Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“Evet insan hüsnüzanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû’-i ahlâkı, sû’-i zan saikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden, takbih etmesin.”3
Dipnotlar:
1 Hucurat, 49/12.
2 Sünuhat-Tuluat-İşarat, s.77.
3 Mesnevi-i Nuriye, s. 66-67.