Rahman'ın Misafiri İnsan

a. Yaratılmışların En Ekmeli

Allah var idi, O’ndan başka hiçbir varlık yok idi. Cenab-ı Hak ilk defa Peygamber Efendimiz’in (asm.) nurunu yarattı. O’nun nurundan arş, kürsi, levh-i mahfuz ve bütün kainat yaratıldı. Demek ki, Peygamber Efendimiz (asm.) bu kâinatın hem çekirdeği hem nuru hem esası ve hem de en mükemmel meyvesidir. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikatı şöyle ifade etmektedir:

Şu kâinatın Sânii, şu kâinatı, bir saray suretinde yapmış ve tezyin etmiştir. O makasıdın medarı, Zât-ı Ahmediye (A.S.M.) olduğu için, kâinattan evvel Sâni’-i Kâinat’ın nazar-ı inayetinde olması ve en evvel tecellisine mazhar olmak lâzım geliyor. Çünkü bir şeyin neticesi, semeresi; evvel düşünülür. Demek vücuden en âhir, manen de en evveldir. Hâlbuki Zât-ı Ahmediye, (A.S.M.) hem en mükemmel meyve, hem bütün meyvelerin medar-ı kıymeti ve bütün maksadların medar-ı zuhuru olduğundan en evvel tecelli-i icada mazhar, onun nuru olmak lâzım gelir.”1

Peygamber Efendimiz (sav) bütün âlemlerin ve feleklerin yaratılma sebebidir ve bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Peygamber Efendimizin(sav), hem ruhu hem de cismi güzeldi. Bütün azaları birbirine mütenasip olduğundan mübarek endamı görenleri hayrette bırakacak şekilde harikulade idi. Bedeni nezih, kokusu latif, son derece halim, mütevazi, aynı zamanda vakarlı ve heybetli idi. Bütün hareketleri itidal üzere olup, güler yüzlü ve tatlı sözlü idi.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halkedildiğinden, harekât ve sekenatı, itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyesi, kat’î bir surette gösterir ki: Her hareketinde istikamet ve itidal üzerine gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir.”2

Elbette böule bir Zat, bütün beşer için her sahada bir numune-i imtisaldır. Nitekim Cenab-ı Hak, bir ayette mealen şöyle buyurmaktadır:

“Hiç şüphesiz sen pek yüksek bir ahlâk üzeresin!..”

Sahih rivayetlerde Hazret-i Ayşe validemiz ile sahabe-i güzin efendilerimiz, Hazret-i Peygamberi (sav) “Hulukuhu-l Kur’an” diye tarif ediyorlardı. Üstad Bediüzzaman Hazretleri de şöyle buyurmuştur:

Kur’anın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur.”3

Bütün kainatta tecelli eden esma-i ilâhiyenin ruhunda kemal derecesinde tecelli ettiği O Zat, (sav), semayı esrarın menbaı, iki âlemin güneşi, ilim ve hikmetin mazharı idi.

Daha doğduğu gecede “Kâbe’deki putların yere serilmesi, Mecusilerin taptığı ateşin sönmesi, Sava nehrinin yere batması, Kisra Sarayı’nın yıkılması” gibi hâdiseler, Fahr-i Kâinat Efendimizin (sav) gelişini müjdelemişlerdir.

Bu hakikati ifade etmek için Cenab-ı Hak mealen şöyle buyurur:

“De ki: Hak geldi, batıl yıkılıp gitti. Çünkü batıl, yok olmaya mahkûmdur.”4

Dipnotlar:

1 Sözler, s. 580.
2 Lem’alar, s. 60.
3 age.
4 İsra Suresi, 17/81.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu