H. Kalem ve Beyan Sahibi Oluşu
İnsan, akıl ve idrak sahibi bir mahluktur. Fakat düşündüğünü anlatıp ifade edemezse, ondaki akıl ve idrakin bir anlamı kalmaz. Demek ki, konuşma ve beyanın değeri, akıl ve idrakten pek geri değildir. İnsanın marifet-i ilâhiyyeye dair meseleleri tefekkür edip, onları başkalarına aktarması söz ve beyan ile mümkündür. Sonsuz rahmet sahibi olan Cenab-ı Hak, lütfundan yaratıp kemale erdirdiği insana, Semav-i kitaplar göndermiş, onu anlaması ve ondaki ilahi hakikatleri başkalarına anlatması için de konuşma kabililetini vermiştir.
“İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti.”1
ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir. Sözün kıymet ve güzelliği muhatabına bıraktığı tesirindedir.
“Beyanda sihir vardır.”
hadisi, sözdeki tesir için söylenmiş sözlerin en güzelidir. Evet, söz kadar insana tesir eden hiçbir kuvvet yoktur.
Ancak, dilin vazifesi gelişi güzel ve malayanî sözler söylemek değil, mutlaka doğruyu ve faydalıyı konuşmaktır. Çünkü hak ve hakikate tercüman olmayan bir lisan, yaratılış gayesine ihanet etmiş olur. Necat ve selamet, itimat ve emniyet sözün doğruluğundadır.
Bazen sözdeki tesir ile binlerce insan en aziz ve en mukaddes olan hayatını feda edebilmektedir. Peygamber Efendimizin (asm.) İslamiyet’i kılıç ile değil, Kur’anın fesahat ve belâğatıyla dünyanın başına geçirmesi sözün tesir ve kuvvetine en güzel bir örnektir.
Allah-ü Teâla’nın insana verdiği en büyük ve en ulvî hediyesi akıl ve beyandır. Şu hale göre insan, önce Cenab-ı Hakk’ın insana verdiği enfüsî ve afakî nimetlerin değerini güzelce düşünmeli, sonra bu nimetlere şükür ve hamd ile mukabele etmelidir. Kim hayatını bu şekilde değerlendirirse yaratılışındaki hikmete muvafık hareket etmiş olur.
Cenab-ı Hak insana maksat ve meramını ifade etmesi için, konuşma nimetini ihsan ettiği gibi, fikir ve düşüncelerini hazır olmayanlara ulaştırabilmesi için de kalem nimetini bahşetmiştir. Kalem, öyle ulvi ve büyük bir nimettir ki, onun hizmet ve faydasını en beliğ edipler dahi tariften acizdir.
“Kalemle yazmayı öğretendir.”2
ayeti de kalemin ehemmiyetini göstermektedir. Cenab-ı Hakk’ın hiçbir mahlukuna vermediği ve sadece insana bahşettiği konuşma ve yazma kabiliyeti, bütün takdirlerin fevkinde kıymeti olan ve şükrü ödenmez iki büyük nimettir.
Bir maksat ve düşünceyi anlatmaya vesile olması bakımından, lisan ile kalem arasında sıkı bir münasebetin olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Fakat lisan ve kalemin derecelerini mukayese edecek olursak, kalemin sahasının lisandan daha geniş ve daha güçlü olduğunu görürüz. Zira kalemden dökülen ifadeler, daha beliğ, daha tesirli ve daha devamlıdır. Bir insan, ne kadar muntazam ve güzel bir söz söylerse söylesin, muktedir bir kalem sahibi gibi meramını anlatamaz.
Akıl ve hikmete uygun olmayan, gelişigüzel sözler ve yazılar, insanlara fazla bir fayda sağlamaz. İstifade, ancak hüsn-ü ifadeden hasıl olur.İnsan konuşurken aklına gelmeyen birçok güzel sözleri, latif ibare ve terkipleri, ancak kalem ile kâğıda dökebilir. Demek ki, kalemde garip bir sırr-ı tecelli vardır ve feyz-i ilâhinin en büyük bir vesilesidir.
Şifahî sözler ne kadar fasih, faydalı ve manidar olursa olsun, bundan ancak hazır bulunanlar istifade edebilir. Hâlbuki ilim ve irfana dair yazılan eserlerden, hazır olan da, olmayan da ve kıyamete kadar gelecek nesiller de istifade ederler.
Hatta Avrupanın Orta Çağ karanlığından ve kilisenin taassubundan kurtulup bir çok reformları gerçekleştirerek bugünkü refah seviyesine yükselmesinde kalemin büyük katkısı tarihçe sabittir.
Bundan da anlaşıldığı üzere sözün devam ve bekasını temin eden kalemdir. Kalem olmadan ilim ve irfan payidar olamaz. Bütün semavî kitaplar ile Kur’an-ı Kerim’in yazılıp çoğalmasına vesile olması, kalem için en büyük bir şereftir.
Öyle ki, Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de bir sûreye “Kalem” unvanı vererek, onun şan ve şerefine yemin etmiştir.
İnsan fanî olduğundan âhirete gidecektir. Ancak marifete ve insaniyete dair yazdığı faydalı eserler devam eder ve kâtibi için, uzun ve manevî bir hayatı kazanmasına vesile olur.
Kalemin sınırı ve vatanı yoktur, ordularla fethedilemeyen yerler bile kalem sayesinde tesir altına alınmıştır. Nitekim geçmişte yazılan bütün eserler, kalem sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. İşte o kalemden dökülen Risale-i Nur’lar, bugün bütün dünyada okunmakta ve baş tacı edilmektedir.
Dipnotlar: