Bediüzzaman’ı Ziyarete Karar Veriyorum
Daha sonra, tatlı sohbetler edildi. Horhor’un zengin hatıraları bir bir yâdedildi. Bu hâtıralar çorak gönüllerimizi gülistana çevirdi. Bu harabezâr âdeta, Cennet bahçelerinden bir bahçe oldu. Sohbetler öylesine tatlılaştı ki, “Alâ sürurin mütekabilin” sırrıyla, ehl-i Cennet’in Cennet iskemlelerinde karşı karşıya oturup dünyevî maceraları tahattur etmelerinden aldıkları zevki hisseder gibi olduk. Kendi kendime:
“Isparta’ya mutlaka gitmeli ve Bediüzzaman Hazretlerini bizzat medresesinde vazife başında ziyaret etmeliyim.”
diye karar verdim.
Daha sonra, yemeğimizi yedik. Çaylarımızı içerken, yine Üstad’dan tatlı hâtıralar anlatıldı. O hâtıraların neş’esiyle gönüllerimiz zevk ve sürurla doldu. Molla Münevver’in anlattığı şu hâtıraya çok taaccüb etmiştim:
“Üstadımız, her gün ikindiye kadar bir hoca ve müderris olarak bizlere ders verirdi. İkindi namazından sonra bir erkân-ı harb tavrını alırdı ve şu kalenin arkasında bize harb talimi yaptırırdı. Burada her birimizi cesaretli, celâdetli birer kumandan gibi yetiştirmişti. Havada uçan kuşu vurabilecek kadar keskin birer nişancı haline gelmiştik. Bu hale bir mânâ veremiyorduk. Neden bizi de diğer talebeler gibi sadece ilimle uğraşmıyor da mesaimizin bir kısmını talime ayırıyorduk? Sonradan Cihan Harbi’nin çıkmasıyla anladık ki, Üstad’ımız meğer bizi harbe hazırlıyormuş.”
Talebelerden birisi, yekpare taştan ibaret olan muhteşem Van Kal’ası’nı göstererek şöyle bir hâtıra nakletti:
“Üstad’ımız kalenin üst kısmındaki mağaradan alttaki mağaraya inmek isterken ayağı kayıyor. Aşağı düşerken de ‘Ah dâvam!’ diye bağırıyor ve hârika bir şekilde kendisini alttaki mağaranın içinde buluyor.”
Anlatılan hâtıraların neş’e ve teravetiyle ayağa kalkıp kaleye doğru yürümeye başladık. Aramızda bulunan levent endamlı genç ezberinden şu cümleyi okudu:
“Ey muhatablarım! Ben çok bağırıyorum. Zira Asr-ı Sâlis-i Aşr’ın, yani on üçüncü asrın minaresinin başında durmuşum, sûreten medenî ve dinde lâkayd ve fikren mazinin en derin derelerinde olanları camiye davet ediyorum.”
“İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz; tâ ki, hakikat-ı İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!..”