Devlet Adamı Nasıl Olmalıdır?
Devlet idaresinin ahenkli ve dinamik şekilde işleyebilmesi için, “Kuvvetli devlet adamı”na olan ihtiyaç, günümüz toplumlarında en belirgin bir ihtiyaçtır. Kabiliyetsiz ve yetersiz devlet adamlarının, topyekûn bir milletin gerilemesine, hatta yok olmasına sebep olduğu, gözden kaçmamaktadır. Memleketin idaresini kendilerine emanet edebileceğimiz liderin veya lider kadrosunun, “Kuvvetli devlet adamı” olabilmesi için hangi vasıfları taşıması gerektiği sorusuna cevap bulmak icap eder.
Lider, muvaffak olmuş liderlerin hayatlarını ve eserlerini incelemeli onların faaliyetlerini karşılaştırarak kendi fikriyle bütünleştirmelidir.
Mesela ,Napolyon muvaffak olamazken, Roma imparatoru İskender neden muvaffak oldu? Victor Hugo veya Göte bu soruya cevap olarak;
“Napolyon kendi zevk ve ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra devlet işleri ile uğraşırdı, İskender ise, devletin işlerini yaptıktan sonra, vakit kalırsa kendi ihtiyaçlarına bakardı.”
demiştir. Ancak, şu bilinmelidir ki, İskender’in arkasında bir Eflatun, bir Aristo vardı. Napolyon ise böyle bir destekten mahrumdu.
Lider, milleti kendisi gibi sevmeli ve kendisini onların hizmetine adamalıdır.
“Seyyidül kavmi hadimuhum” “Bir kavmin yöneticisi o kavmin hizmetçisidir.”
hadis-i şerifini hatırından çıkarmamalıdır.
Lider, siyasî, idarî, askerî, içtimaî icraatında birlik ve ahengi meydana getirmelidir.
Liderin bir elinde kuvvet diğer elinde hikmet ve adalet olmalıdır. Aksi halde o devletin devamı olmaz. Adil idareciler hakkında Hasan-ı Basrî’nin Ömer Bin Abdülaziz’e yazdığı mektubundan bazı bölümlerini burada nakletmekte fayda mülahaza ediyorum. Mektupta adil yöneticicinin niteliklerini şöyle sıralamaktadır:
“Bil ki, Allah adil devlet reisini, haktan sapanları düzeltici, her zalimi doğrultucu, her bozuğu ıslah edici, her zayıfa güç, her mazluma da hakkını verici ve her şaşkına sığınak kılmıştır.”
“İdareci, idare ettiği insanlara karşı gayet şefkatli olmalıdır. Onları tehlikelerden uzaklaştırır, fitne ve anarşiden, eza ve cefaya maruz kalmaktan muhafaza eder.”
“İdareci, vücudun içinde kalp gibidir. Onun sağlıklı çalışmasıyla vücut hayatını devam ettirir. Bil ki, şu anda yaşadığın dünyadan başka, kalacağın ebedi bir dünyan daha var. Sevdiklerin senden ayrılacaklar ve seni kabrinde yapayalnız bırakacaklar. O halde, kişinin kardeşinden, anne-babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı o gün için sana faydalı olacak işleri yapmayı da unutma.
“Bugünkü kudretine takılıp kalma, yarınki aczini de düşün! O gün sen ölüm kemendiyle esir edilmiş olarak, nice meliklerin Hayy u Kayyum olan Allah’a boyun eğdiği bir sırada melekler, nebiler ve resullerden müteşekkil bir topluluğun arasında olacaksın. Artık sen bilirsin.
“Bu öğütleri, sevdiği kimseyi sağlığına kavuşturmak istediği için ona acı ilaçlar içiren doktor gibi telakki et.”[1]
Lider; meşru otorite gücüne sahip olmalıdır. Bu otorite gücü de kaynağını, zorbalıktan, tahakkümden, cebri ve ezici terörizm’den değil; dostluk ve samimiyet üzerine kurulu icraatcılık, liyakat, maharet ve müessiriyetten almalıdır.
Lider; söz ve fiillerinde ölçülü ve dengeli olmalıdır.
Lider; az, öz ve akla uygun söylemeli, konuşmalarında mantık ve muhakeme esas olmalı, ifade ve beyanlarında tezada düşmemeli, ayrıca sözleri ile hareketleri de birbirine ters düşmemelidir…
Lider; başkalarını küçülterek kendini büyük göstermeye çalışmamalı, başkalarını tahkir, tezyif, karalama, tadlil ve tekfir edici beyanlarda bulunmamalıdır.
Lider; devleti ve milleti için zaruri kabul ettiği temel prensiplerden taviz vermemelidir. Şartlar kendisini bu prensiplerden taviz vermeye veya yurdu bırakıp kaçmaya zorladığı durumda bile idam sehpasında sadakat dersi vermeyi bilmelidir.
Lider; toplayıcı, birleştirici ve bütünleyici olmalı, milletin birlik ve beraberliğini bozucu düşünce ve hareketlere asla müsamaha etmemelidir.
Lider; yurdunu iyi tanımalı, içte ve dışta memleketin içinde bulunduğu şartları isabetle tesbit ederek, problemlere çözüm yolu bulmaya çalışmalı, ütopik ve hayali değil, realist ve gerçekçi olmalıdır.
Lider; bilgili, azimli ve kararlı olmalı, hissi ve zihni olgunluğa sahip, ihtiyat ve tedbire riayetkâr bulunmalıdır.
Lider; ümit ve enerji kaynağı olmalıdır. Herkesin ümitsizliğe düştüğü, şevk ve gayretinin kırıldığı şartlar içinde, bitmez bir enerji ile milletine ve mesai arkadaşlarına ümit kaynağı olup, zor şartlardan başarı ile çıkmasını bilmeli ve yol gösterici olmalıdır.
Lider; istişareye önem vermeli, mesai ve dava arkadaşlarına güvenmeli ve onların da güvenini kazanmalıdır.
Lider; vatanperver olmalı, devlet ve milletinin huzur ve refahını her şeyin üstünde tutmalıdır. Milletinin mukaddesatına, manevi değerlerine, örf ve adetlerine bağlı ve saygılı olmalı; mukaddesatını ve dinini şahsi kapris ve emellerine, siyasi arzu ve menfaatlerine basamak yapmamalı, bilakis bütün imkanlarıyla bu yüksek değerlerin muhafazasına ve yücelmesine hizmet etmelidir Bu değerlerin imhasına çalışan yabancı ideolojilerin yayılmasına asla müsamaha ve müsaade etmemelidir.
Lider; ketûm olmalı, sır saklamasını bilmelidir. Politik menfaat temini için, devlet sırlarını rasgele yerde söyleyerek ayağa düşürmemeli, devletin şeref ve itibarını hiçe indirmemelidir. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethi sırasında “Efendim fetih için nasıl hareket edeceğiz, bunun için nasıl bir planınız var?” diye soran en yakın bir kumandanına şu ibretli cevabı verir: “Benim fetihle ilgili sırrımı sakalımın kılları dahi bilse onları yolar atarım.” İşte bu sırdan dolayıdır ki, genç yaşında İstanbul’u fethedip, Hazreti Peygamberin (asm) müjdesine mazhar oldu.
Lider; emanete riayetkâr, sözüne sahip ve sadık olmalıdır. Şartlar ve imkanlar bakımından yapamayacağı şeyleri vaat etmemelidir.
Hz. Ali (r.a.) “Bir Devlet Adamına Emirnâme” isimli risalesinde: “Verdiğin sözü muhafaza için icap ederse hayatını bile feda et! Sakın ahdine hıyanet etme!”[2] buyurmaktadır.
Lider; vasıflı ve işinin ehli olmalıdır. Otuz yıl vezirlik yapmış, herkesçe, kuvvetli ve dirayetle bir devlet adamı olduğu kabul edilen Nizamül-Mülk, “Siyasetname” sinde; devlet idaresinde en akıllı, en tecrübeli ve en ehliyetli insanlara vazife vermenin zaruretini anlatmakta ve vazifelerin ehliyet ve liyakata göre dağıtılması görüşünü ısrarla savunmaktadır. [3]
Lider, müdebbir olmalıdır. Müdebbiriyet yönü çok zayıf olan II. Bâyezid; devlet idaresinde vukûfiyetinden ziyade, takva ve salâhatiyle tanınmış; Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetini temin ve kudretini hakim kılma politikasında pasif ve devlet yönetiminde etkisiz kalmıştır. İmparatorluğun doğusunda gittikçe büyüyen ve tehlike arzeden Safevi tehlikesine karşı, gerekli tedbirleri alamamıştır. Yavuz ise, celadet ve şehameti ile başa geçtiği zaman ciddiyeti, devlet idaresindeki basireti, müdebbirliği, fıtrî kahramanlığı, askeri ve siyasi dehasıyla Safevi belasını bertaraf etmiştir. Kısa padişahlık devresinde, cesur ve atak davranışlarıyla tarihte büyük izler bırakmıştır.
Lider; karar vermeden önce çok düşünmeli, hadiselerin müsbet ve menfi taraflarını dikkate almalı, faydalı olduğuna inandığı zaman da, derhal tatbikine geçmeli ve neticeyi Allah’tan beklemelidir. Zaten bir teşebbüste muvaffakıyeti temin eden sebeplerin en mühimi, onu tatbik edecek zamanı çok iyi tespit ederek, pürüzsüz ve noksansız şekilde neticelendirmektir.
Lider; milletin ızdırabını ruhunda duyabilen insandır.
Lider; milletinin umumi vicdanını okur, ruhların müşterek ihtiyaçlarını sezer, tam zamanında ortaya atılarak, büyük kitleleri harekete getirir; aslında var olan kuvvetleri harekete geçirip maksadına ulaşır.
Burada Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye hitaben söylemiş olduğu şu harika tavsiyelerini nakletmek istiyorum:
“Ey oğul! Bey’sin…
Bundan gayrı öfke bize; gönül almak sana.
Suçlamak bize; katlanmak sana.
Acizlik bize; hoş görmek sana.
Kem göz, şom ağız bize; bağışlamak sana.
Üşengeçlik bize, gayretlendirmek sana.
Bölmek bize, bütünlemek sana.
Çatışma, geçimsizlik, anlaşmazlık bize; adalet sana düşer.”“Ey oğul! Bey’sin, güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın. Ancak, bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen; öfken ve nefsin bir olup aklını yener.”
“Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açma.
Açık sözlü ol, her sözü de üstüne alma.
Sevildiğin yere sık gidip gelme.
Ananı, atanı say; bilesin ki, bereket büyüklerle beraberdir.”
“Oğul! üç kişiye acı: Cahiller içindeki alime, zengin iken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene.
Şunu da unutma! İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın…”“Ey oğul! Yaşça, bilgice senden büyük olabiliriz, ama sen Bey’sin. Biz senin yanında, senin emrindeyiz. Bunu bilesin…”
“Lakin unutma! Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğuna inanıyorsan mücadeleden korkma, yılgınlık gösterme.
Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
Yolun uzun, işin çetin, yükün ağırdır. Allah yardımcın olsun.”
[1] Muhammed İbn Abdü Rabbihi, el Ikdü’l-Ferîd, I, 25.
[2] Hz. Ali’nin Bir Devlet Adamına Emirnamesi. Terc. Mehmet Akif, İstanbul 1963. s, 23
[3] Nizamü’l-Mülk, Siyasetname. Terc. M.Ş Çavdaroğlu