Hak, Adalet, İlim ve Fen, Ruhun Varlığı ile Kâimdir
Bütün haklar, -hukukullah ve hukuk-u ibâd- ancak ruhun varlığı ile sabit olur. Ruhun inkârı halinde, fertler için ortada hiçbir hukukî mes’uliyet kalmaz. Bilindiği gibi, insan bedeni, muayyen bir zaman sonra tamamen değişmektedir. Bu sebeble, ruhun inkârı, içinden çıkılmaz bir takım müşkilleri de beraberinde getirir. Şöyle ki:
Cinayet işleyen bir adama, hâkimin otuz sene ceza verdiğini kabul edelim. Bu adam, vücudunun bütün zerreleri değişecek kadar hapis yattıktan sonra, “Suçu, bu vücuttan önceki vücut işlemiştir. Bu vücudun kabahati yoktur; beraatı gerekir.” diyebilir. Bu iddia karşısında hâkim söyleyecek söz bulamaz ve adaleti tevzi edemez. Çünkü artık kendisi de eski hâkim değildir. Bu durumda adalet müesseselerinin istinad noktası kalmaz; ihkak-ı hak için bir mesnet bulunamaz.
Öte yandan, ruhun inkârı hâlinde, kardeşlik, nikâh ve mahremiyet gibi maddî-manevî bağlar da zedelenir. Aile mefhumu diye bir şey kalmaz. Çünkü bu bağlar ve mefhum, ruhun varlığı ile kâimdirler. Bu değerler ruh ile sübût bulur. Ruh olmazsa, herhangi bir karı-kocanın bütün beden zerreleri değiştikten sonra, ortaya bambaşka, apayrı bir insan çıkar. Ortada, bunların nikâhlarına hükmedebilecek hiçbir bağ kalmaz. Yine ruh olmazsa, kardeşlik bağları da ortadan kalkar. Şöyle ki:
İki kardeşin bütün zerreleri yenilendiğinde, öncekilerden tamamen ayrı iki şahıs ortaya çıkar. Bu arada, anne ve babalarının da zerreleri değişmiş, onlar da başkalaşmış olacaklarından, sözü edilen iki kişiye, “Kardeş” dememiz için ortada hiçbir sebeb kalmaz. Bu durum, bütün akrabalar için de geçerlidir.
Demek ki, her türlü hukuk, kardeşlik, aile mefhumu ve mahremiyet gibi muameleler hep ruh ile kâimdir.
Mücerred beden için, ilim, fen, san’at, hattâ iman ve ibâdetten de bahsedilemez. Bunlar ruha ait mefhumlardır. Bir an için, ruhun değil de, bedenin bu mefhumlara sahip olduğunu farzetsek bile vücuttan ayrılıp giden zerreler bunları da beraberlerinde götürecekler, yerlerine gelen zerreler de bu mefhumlardan habersiz olacaklardır. Bu durumda, beşeriyet için terakkiden söz edilemez.