İnsanın İsm-i Azama ve Her İsmin Mertebe-i Azamına Mazhar Olması
İnsan nevi, ism-i âzama mazhardır. Yani, ism-i âzam bütün esmâ-i İlâhiye’yi içine aldığı gibi, insan da bütün esmânın tecellilerine mazhar bulunmaktadır. Ayrıca, her bir ismin insandaki tecellisi de diğer mahlûkatın çok fevkindedir. Bu cihetle de insan her ismin mertebe-i âzamına mazhardır. Şöyle ki:
Cenâb-ı Hakk’ın Rab isminin tecellisiyle, unsurlar nebatata inkilâb etmekte, yani o Halik-ı Hakîm unsurları terbiye ederek nebatat hâline getirmektedir. Nebatatın da diğer unsurlarla beraber terbiye edilmesiyle hayvanlar yaratılmakta ve böylece Rab ismi hayvanatta, nebatata nazaran daha fazla tecelli etmektedir. Ve nihayet, nebatat ve hayvanatla beraber umum kâinat terbiye edilerek insanlar yaratılmaktadır. Bu hâle göre Rab isminin insandaki tecellisi, diğer muhlûkatın çok fevkindedir.
Rab ismine azamî derecede mazhar bulunan bu insanları, Hakîm-i Zülkemâl mânevi cihetle de ayrıca terbiye etmekte ve insanlardan evliyâ ve asfiyâ meyvelerini almaktadır.
Gerek evliyâ ve asfiyâ ve gerekse diğer ehl-i kemâl zatların terbiyesi esbap dairesinde olmaktadır. Bir de Allahü Azîmüşşân’ın esbap perdesini istimâl etmeden bizzat terbiye ederek insanları irşad ve onları saadet-i ebediyyeye isal için gönderdiği zatlar vardır ki, bunlar peygamberlerdir (Aleyhimüsselam).
Rab ismine azamî derecede mazhar bulunan peygamberler (Aleyhimüsselâm) içerisinde de âhir zaman peygamberi olan Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed’in (S.A.V.) ayrı bir hususiyeti vardır ve O zat (S.A.V.) bu isme kemâliyle mazhar olmuştur.
Cenâb-ı Hakk’ın Rab ismi gibi Kâdir isminin de mahlûkattaki tecellileri mütefavittir. Şöyle ki:
Kâdir isminin bir damla suyun yaratılmasındaki tecellisiyle, bir deryanın yaratılmasındaki tecellisi bir olmadığı gibi, bir yıldızdaki tecellisiyle, umum semavattaki tecellisi de bir değildir. Bu ismin de azamî tecellisi insanda olmaktadır. Hakîm-i Zülkemâl nihayetsiz hikmetiyle insanı umum kâinatla alâkadar bir tarzda yarattığından, Kadir isminin kâinattaki tecellisi de netice itibariyle insana bakmakta ve o Sâni-i Zülcelâl nihayetsiz kudretiyle bu kâinat ağacına, insan meyvesi verdirmektedir.
Her ismin mertebe-i âzamına son bir misâl olarak Rezzâk ismini vereceğiz:
Cenâb-ı Hak, Rezzâk ismiyle bir tek böceği rızıklandırdığı gibi, bir fili de rızıklandırmakta, küçük bir balığı rızıklandırdığı gibi, balinayı da rızıklandırmaktadır. Rezzâk isminin de azamî tecellisi insan nev’inde olmaktadır.
Bazı hayvanatın insanlardan çok daha fazla yemeleri noktasında bir iltibasa düşmemek için, kemiyet ve keyfiyet meselesini nazara almak lazımdır. İnsanlar rızkın hülâsasını yemektedir. Bir ağaç toprakla, suyla, havayla beslenirken, insan ot ve ağaçtan süzülen hülâsalarla, yani meyvelerle beslenmektedir.
Develer ve sığırlar, insandan çok daha fazla yemekle beraber, yedikleri şeyin ot olduğu, insanların ise bu hayvanların etlerini yedikleri ve sütlerini içtikleri nazara alınırsa, mesele daha zâhir olarak anlaşılır.
Yemek masrafı için bir adam her gün yüz tane beş kuruş harcasa, bir başkası da her gün bir altın harcasa, bu noktada yüz ile biri değil, beş lira ile bir altını mukayese edeceğiz. Hayvanatın yediği şeyler, insana verilen nimetler yanında beş kuruş kıymetinde de kalmamaktadır.
İnsanın diğer esmâ-i İlâhiye’nin de mertebe-i âzamına mazhar olduğu bu isimlere kıyasen anlaşılabilir.