İstikamet
İstikamet, bütün fazilet ve güzelliklerin temelidir. Toplum hayatının en önemli esaslarından biridir. Maddi ve manevi ilerlemenin ve huzurun kaynağıdır. Yüksek ahlakın özüdür. Hak ve hakikate kavuşmak için istikametten başka yol yoktur.
İstikamet itikada, dine ait hükümleri, ahlâk ve muamelatı içine alan ihatalı bir kelimedir.
İstikamet; sadakat, hak ve hakikat dairesinden ayrılmamaktır. Doğruluktur, yani hak ve hukuka riayetle hareket etmektir.
Herhangi bir insan veya bir cemiyet istikamette yaşarlarsa, o insan veya cemiyet, bütün insanlık aleminde parlak birer örnek olurlar.
İstikamet o kadar yüksek bir hakikattir ki, onu sevmeyen hiçbir fert ve cemiyet yoktur.
Nizam ve ahengi muhafaza için istikamet şarttır. Bu bakımdan İslâm Dini istikamete pek ziyade ehemmiyet vermiştir. Dünya ve ahiret hayatının saadet ve selameti istikamete bağlıdır.
Cenab-ı Hak istikametin ehemmiyetini anlatmak için Peygamber Efendimize,
“Emrolunduğun gibi istikamet üzere bulun.”(Hud, 11/112)
buyurmuştur. Taraf-ı İlahiyeden Peygamber Efendimize emrolunan bu hakikat, İslâmiyet’le şereflenen ümmetine de bir ilahî emirdir. Demek ki, istikamet Kur’an’ın yoludur. Nebilerin, sıddıkların, şehitlerin ve salihlerin yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, fert olsun cemiyet olsun, hem dünya hem de ahiretin akıl almaz tehlikelerine maruz kalırlar.
Hayatın her safhasında mesela; itikatta, ibadette, muamelatta, fiillerde ve konuşmalarda istikametin yeri vardır. Öyleyse bir millet, toplum hayatının esası olan doğruluğu ihya edip onunla hile ve hıyanet gibi yolsuzluklardan kaçınır ve istikamet üzere yaşarsa, Allah’ı ve Peygamber Efendimizi razı ettiği gibi dünyada ve ahirette saadet ve selamete kavuşur.
Tarihe baktığımızda görürüz ki, ecdadımız, istikamet ve doğruluk gibi ulvi seciyeleri toplum hayatında ihya ettikleri için hem madden hem de manen terakki etmişler, asırlar boyunca şan ve şerefle yaşamışlardır.
Terakkinin zembereği doğruluktur, hak ve hukuka riayet etmektir. Şimdi bizlerin o şanlı ecdadımızdan geri kalmamızın sebebi, cemiyet hayatımızda istikamet ve doğruluğun ölmesi, maddi ve manevi hak ve hukuka riayet edilmemesidir.
Her şeyin bir kıymeti vardır. İnsanın da kıymeti onun dürüstlük ve istikametindedir. Onun değerini takdir için en doğru ölçü istikamettir. O öyle yüksek bir meziyettir ki, insandan hırs ve menfaat hislerini kaldırır, onu merhamet ve mürrüvvet sahibi yapar, millet ve devletin menfaatini şahsi menfaatine tercih ettirir. Buna ne kadar dikkat edilirse o millet o derece yükselir, haysiyet ve şeref sahibi olur. Şeref ve haysiyet ise, öyle bir nimet, öyle bir meziyettir ki, insan onu bir kere elinden kaçırdı mı, bir daha elde edemez.
Doğru, istikametli, hak ve hukuku bilen ve Allah’tan korkan bir insan, hiçbir kimseyi aldatmaz, haklarına tecavüz etmez. İşte bu meziyetlere sahip bir insan fiil ve hallerinde daima itidaldedir. Bu gibi hisler ve meziyetler ruh ve kalbinden silinirse yırtıcı bir canavar kesilir.
İstikamet ulvi bir haslettir ki, eğer cisimleşse bir melek olur, hıyanet de öyle kötü bir şeydir ki, o da cisimleşse mel’un bir şeytan suretini alır.