Bekir Bey’i Cidde’de Ziyaret
1976 yılında Mekke-i Mükerreme’de hac farizamızı eda ederken, Abdulkadir Badıllı, Ahmet Apay, Hacı İshak Efendi ve ben, Bekir Bey’i ziyaret etmeye karar verdik. Cidde’de Bekir Bey’in program yaptığı radyo binasına gittik. Görevliler, görüşme için müdürden izin almamız gerektiğini söylediler. Kapıyı çaldığımızda kapıyı bizzat müdür açtı. Bizi içeri buyur etti. Bekir Bey’i görmek istediğimizi söyledik. Hemen Bekir Bey’e haber gönderdi.
Avukat Bekir Berk |
Sonra Müdür Bey, “Bu müessesede ‘fevkalade bir Müslüman’ denilince Bekir Bey akla gelir, ‘cömert bir insan’ denince yine Bekir Bey akla gelir, ‘hürmetkâr, nezih ve nezaketli bir insan’ denince yine Bekir Bey akla gelir.” dedi.
Abdulkadir Badıllı, Suudi Melikine vermek niyetiyle Üstadımızın tevafuklu Kur’an’ından iki tane hazırlamıştı. Fakat Bekir Bey’i çok seven Abdulkadir Badıllı, müdürün bu sözlerini duyunca çantadaki iki Kur’an’dan birini çıkarıp müdüre takdim etti. Müdür, Kur’an-ı Kerim’i görünce hemen ayağa kalktı. Biz de ayağa kalktık. Müdür bir yandan Kur’an’ın sayfalarını çeviriyor, bir yandan da ecdadımızı methediyordu.
“Barekallah! Bu ne güzel bir hizmet. İşte sizin ecdadınız her zaman İslâmiyet’e böyle maddî ve manevî hizmetlerde bulunmuştur. Bir zamanlar İslâm alemi sizin ecdadınız ile iftihar ederdi. İslâmiyet her ne kadar bu iki belde de nazil olmuşsa da tebliğ ve tevziini ecdadınız yaptı.” dedi ve şöyle devam etti:
“Hususan Şeyh Muhammed’in hizmetlerini unutmak mümkün değildir.”
Şeyh Muhammed’den bahsederken onu farklı şekillerde methediyor, yedi lisan bildiğini, zekâsını, dehasını, kahramanlığını, ubudiyetini öve öve bitiremiyordu.
Biz, Müdür Bey’in Şeyh Muhammed demekle kimi kastettiğini anlamadık. Soran gözlerle birbirimize bakıyorduk. O sırada, “İstanbul’u fethetmekle İslâmiyet’i Avrupa’ya götürdü. Zaten Peygamberimiz (asm. ) onu ve askerlerini o kadar güzel bir şekilde methetmiş ki, onun hakkında söz söylemek bize düşmez.” dedi. O zaman Şeyh Muhammed’in Fatih Sultan Mehmet olduğunu anladık.
Bize izzet ve ikramda bulundu. Bekir Bey ile de görüşmemizden sonra, bizi uğurladı.
Biz aynı gün Mekke’ye geri döndük. Ertesi sabah Arafat’a çıkmak için bir taksi kiraladık. Ben şoförün yanına oturmuştum. Yol esnasında şoföre iltifat etmek için şöyle söyledim:
“Sizler bizim seyyidimizsiniz.”
Ben bunları söyleyince bana doğru sağ elini kaldırıp sert bir şekilde:
“Hayır, hayır! Asıl Efendi sizin ecdadınızdır. Buraları ihya eden onlardır.” dedi.
Hem zirvedeki bir insan hem de bir taksi şoförü aynı şuuru taşıyordu. Bu duruma çok hayret ettik.