Rahman'ın Misafiri İnsan

g. Şükür

Şükür, verilen herhangi bir nimetten dolayı lisan, fiil ve kalp ile Allah’a yapılan saygı ve hürmettir.

Cenab-ı Hak, ayet-i kerimede:

“Eğer (ikram ve ihsanlarıma) şükrederseniz, ben de (kemal-i keremimden) nimetlerimi ziyadeleştiririm.”1

buyurarak şükrün fayda ve ehemmiyetini bildirmiştir. Zira,

“Halık-ı Rahmanın, kullarından istediği en mühim iş şükürdür.”2

İnsanlar nimetin kadrini bilip takdir ederek gördükleri nimetlerine karşı şükür vazifesini ifa ederlerse, o nimet artarak devam eder. Nimete karşı nankörlük edip, şükretmemek ve saygı göstermemek ise, o nimetin elden gitmesine sebep olur. Öyleyse kendine verilen nimetlerin ziyadeleşmesini ve elden gitmemesini isteyenler, şükür ve senada kusur etmemelidirler. Çünkü küfran-ı nimet, hem Hakka karşı, hem de halka karşı büyük bir nankörlüktür. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm.)bir hadis-i şerifinde;

“İyilik gördüğü insanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.” buyurmuştur.

Bediüzzaman Hazretlerinin şükürle ilgili şu vecîz ifadelerine kulak verelim:

Şükrün mikyası; kanaattır ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı; hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir. Evet, hırs; şükürsüzlük olduğu gibi, hem sebeb-i mahrumiyettir, hem vasıta-i zillettir.”3

Hamd ve sena asaleten ve hakikaten Mün’im-i Hakiki olan Allah’a mahsustur. Bu hakikati her akl-ı selim teslim eder. Zira her şeyin Halık’ı ve Malik’i Allah’tır. Nimetleri sebeplerin elleriyle de gelse Allah’tan bilmek imanın gereğidir. Zaten irfan erbabı böyle bilir, böyle itikat eder.

“Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır…”4

ayetide bu hakikatin en açık bir delilidir. Her şey Cenab-ı Hakk’ın irade ve kudretine münhasırdır. İrade-i ilâhiyesi her şeye nafizdir.

İnsan, dünya nimetlerinde her zaman kendinden aşağı durumda olanlara bakmalıdır ki, elindeki nimetlerin kadrini bilsin ve şakirlerden olsun. Bu noktada kendinden üstün olanlara bakmamalıdır ki, kısmetine razı olsun ve küfran-ı nimet tehlikesine düşmesin.

Şükrün zıddı, nimeti inkar, ihsan ve lütfü unutmak ve küfran-ı nimette bulunmak gibi manalara gelir. Bunların herhangi birinin insanda bulunması da onun nankör olmasına yeterlidir. Hayırdan kaçınan ve şükür vazifesini ifâ etmeyen nankör insanlar, üzerinde hiçbir şey bitmeyen, şorak toprağa benzetilmiştir. Cenab-ı Hak, mealen şöyle buyurmaktadır:

“Gerçekten insan, Rabbine karşı çok kenûddur (nankör) Kendisi de buna şahittir…”5

İnsanın arzuları ebede kadar uzanmış olduğundan her arzusuna nail olması mümkün değildir. Bu sebeple birçok insanın şükrü bırakıp, nankörlüğe saptığı görülür. Halbuki Cenab-ı Hakk’ın insana bahşettiği nimetler nihayetsizdir. Nitekim bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmaktadır:

“Öyle ki Allah’ın size verdiği nimetleri birer birer saymaya kalkarsanız, mümkün değil, onları toptan olarak bile sayamazsınız. Gerçekten insan zalim ve nankördür.”6

İnsan, mazhar olduğu maddî ve manevî bu kadar sayısız nimetlerin hakkını şükür ve hamd ile eda etmeyip, onları tefekkür etmez ve hatta Cenab-ı Hakk’a itiraza cür’et ederse, ayette zikredilen zalim ve nankör hitabına girer. İnsan nankör olduğundan verilen nimetlerin şükrünü unutur, bir çok hikmete binaen verilen musibet ve meşakkatlerden dolayı şikayet ve itiraz eder. Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadelerini dikkatinize sunuyorum:

Ey insan-ı müştekî! Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza…”7

Dipnotlar:

1 İbrahim Suresi, 14/7.
2 Mektubat, s. 364.
3 Mektubat, s. 366.
4 Nisa Suresi, 4/29.
5 Âdiyât Suresi, 100/6-7.
6 İbrâhim Suresi, 14/34.
7 Mektubat, s. 285.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu