Hiçbir Kuvvet Risale-i Nur’u Anadolu’nun Sinesinden Çıkaramaz
Daha sonra, Üstad’ın bize müteveccihen okuttuğu şu önemli dersini hiç unutamıyorum:
“Risale-i Nur, yalnız bir cüz’i tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki, küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kal’ayı tamir ediyor; ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki, bin seneden beri tedârik ve teraküm edilen müfsit âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umûmî ve efkâr-ı âmmeyi; ve umumun ve bahusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasiyle, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umûmîyi, Kur’an’ın i’caziyle.. o geniş yaralarını, Kur’an’ın ve îmanın ilaçları ile tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hasiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın i’caz-ı manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, îmanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır.”
“Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüzbinler biçârelerin imanlarını kurtarması ve her biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakiki mü’min talebeleri yetiştirmesi, Muhbir-i Sâdık’ın ihbarını aynen tasdik etmiş ve vukuat ile isbat etmiş; ve ediyor; inşâallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki; inşâallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz…”
“Risale-i Nur kökleşiyor. İnşâallah onu hiçbir şey koparamayacak Ensâl-i Âtiye’de de devam edip gidecek.”
“Tesadüf, şirk ve tabiattan teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâm’dan nefiy ve ihracına Risale-i Nur’ca verilen karar infaz edilmiştir.”
Üstad kalktı ve bir nazar-ı tebessümle başımı okşayıp dua ederek taltif buyurdu. Selâm vererek yanımızdan odasına doğru uzaklaşırken, maddî mânevî varlığımı da peşinden sürüklüyordu.