İLİM NİHAYETSİZ
Allah u Azîmüşşân’ın ilmi zamanla kazanılmaktan ve tecrübe ile artmaktan, gelişmekten münezzehtir. Ezelde ne idiyse, şimdi de odur. Ezelden ebede, yaratılmış ve yaratılacak bütün eşyanın plân ve programları, mahiyet ve hakikatleri, suret ve siretleri O’nun ilminde mevcuttur.
Bütün mevcudat, mazi, hâl ve istikbal, evvel, âhir, zâhir, bâtın, gizli, açık her şey, her an Cenab-ı Hakk’ın şuhudundadır.
Cenâb-ı Hakk’ın ilmi mahlûkatın ilmi ile hiçbir cihetle mukayese edilemez. Çünkü mahlûkatın ilmi sonradan kazanılmıştır, noksandır, sınırlıdır. Belli bir sahanın dışına taşamaz. Bütün kabarcıklarda, damlalarda, ayinelerde tecelli eden ışık huzmeleri, güneşin ziyasının bir cilvesi olduğu gibi, bütün insanlar, melekler ve cinlerin ilimleri de ilm-i İlâhinin bir tecellisidir.
O’nun ilmi nihayetsizdir, muhittir, ezelden ebede kadar her şey her an O’nun huzur ve murakabesindedir. Dünyaya gelen her insana, Hz. Âdem (as.)’den kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün insanlardan farklı ve mümtaz bir sima takılması, karakterlerinin hatta parmak izlerinin bile birbirinden farklı olması bu hakikatin en açık bir delilidir.