İnsan, Millet, Devlet

Örnek İdareci Nasıl Olmalıdır?

Millet ve memleketi kendilerine emanet edebileceğimiz idarecilerde bir­takım meziyet ve vasıfların mevcut olması lazımdır tâ ki, deruhte ettikleri vazifeyi hakkıyla yerine getirebilsinler. Aşağıda bir idarecide bulunması gereken vasıflar kısaca ifade edilmiştir. 

Devlet idaresine talip olan kimsenin bu vazifeye ehil olması lazımdır. Tâ ki, devlet işleri ahenkli ve verimli bir şekilde işleyip devam edebilsin. Binaenaleyh bir millet için liyakatli, iktidarlı ve kudretli idarecilere her zaman ihtiyaç vardır. Zira kabiliyetsiz ve yetersiz devlet adamları bir mil­letin gerilemesine, hatta yok olmasına kafi bir sebeptir. 

İdareci; kendi liyakat ve mahareti ile birlikte muktedir de olmalıdır. Güç kaynağını, zorbalıktan ve tahakkümden değil; liyakat ve maharetten alma­lıdır. 

İdareci, söz ve fiillerinde ölçülü olmalı, sözleri ile hareketleri birbirine uymalıdır. 

İdareci, başkalarını küçümseyerek kendini büyük göstermeye çalışma­malı, asla tahkir ve tezyif edici davranış ve beyanlarda bulunmamalıdır. 

İdareci, hak ve hakikatten taviz vermemelidir. 

İdareci, toplayıcı, birleştirici ve bütünleştirici olmalı, milletin birlik ve beraberliğini bozucu düşünce ve hareketlere asla müsamaha göstermeme­lidir. 

İdareci, bilgili, azimli ve kararlı olmalı, hissi ve zihni olgunluğa sahip, ihtiyat ve tedbire azami derecede riayetkâr olmalıdır. Kendine güvenmeli ve halkının nazarında da güvenilir olmalıdır. 

İdareci, herkesin ümitsizliğe düştüğü, şevk ve gayretinin kırıldığı şart­lar içinde, bitmez bir enerji ve tükenmez bir şevkle milletine ümit kaynağı olup, zor şartlardan başarı ile çıkmasını bilmeli ve yol gösterici olmalıdır. Bir düşünürün ifade ettiği gibi,

“Deha, imkânsızda mümkünü görebil­mek demektir. Gemilerin karada da yüzdürülebileceğini göstermek Mehmetlerden birini Fatih yapar.”157 

İdareci, istişareye önem vermeli, mesai ve hizmet arkadaşlarından ehil olanlarla istişare ederek, alınan ortak karar üzerine harekete geçmelidir. 

İdareci, emanete riayetkar, sözüne sahip ve sadık olmalıdır. Hazret-i Ali (ra) bir devlet adamına yazdığı emirnamede “Verdiğin sözü muhafaza için icap ederse hayatını bile feda et! Sakın ahdine hıyanet etme!” buyurmaktadır. 

İdareci, zamanın şartlarına göre daima terakki ve tekamüle doğru adım atmalıdır. Milletine fikir, ifade ve teşebbüs hürriyet tanıyarak, onlara karşı hoşgörülü olmalıdır. Fikir ve görüşlerini anlatmaları hususunda milletine zaman ayırmalıdır. 

İdareci, çevresindekilerle kavgadan yana değil daima sulhtan yana olma­lıdır. “Sulh daha hayırlıdır.” ayet-i kerimesini kendine rehber etmelidir. 

İdareci, görev taksiminde bilgiyi, tecrübe ve liyakati esas almalıdır. Nizam’ü-l Mülk, “Siyasetname” adlı eserinde devlet idaresinde en akıllı, en tecrübeli ve en ehliyetli insanlara vazife vermenin zaruretini anlatmakta ve vazifelerin ehliyet ve liyakata göre dağıtılması görüşünü ısrarla savunmaktadır. 

İdareci; karar vermeden önce çok düşünmeli, hadiselerin müsbet ve menfi taraflarını dikkate almalı, alacağı kararın faydalı olduğuna inandığı zaman da derhal tatbik etmelidir. Nitekim şu âyet-i kerimede Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Bir kere de azmettin mi yalnızca Allah’a tevekkül et. Allah muhakkak ki kendisine itimat edip güvenenleri sever.”158 

İdareci, üstlendiği vazifenin mesuliyetini müdrik olmalıdır; şahsi ihti­raslarına ve menfaatlerine mağlup olmamalıdır. Kendinde bilkuvve bulu­nan istidatlarını mutlaka bilfiile geçirmelidir. 

İdareci, gayelerinin tahakkuku için belirli bir sistem içinde çalışmalıdır. 

İdareci, bilhassa muvaffak olmuş liderlerin hayatlarını ve eserlerini incelemeli, onların faaliyetlerini karşılaştırarak kendi fikriyle bütünleştir­melidir. Tarih, hayattan alınmış misal ve ibret levhalarıyla dolu bir mektep­tir. Bu mektepten hakkıyla mezun olan, vak’aları gözden geçirip, değerlen­diren idareciler ise geleceğe daha başarılı bir şekilde hükmedeceklerdir. Mesela, Napolyon muvaffak olamazken, Roma imparatoru İskender neden muvaffak oldu? Victor Hugo bu soruya cevap olarak;

“Napolyon kendi zevk ve ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra devlet işleri ile uğraşırdı, İskender ise, devletin işlerini yaptıktan sonra vakit kalırsa kendi ihtiyaçlarına bakardı.” 

demiştir. Ancak, şu da bilinmelidir ki, İskender’in arkasında bir Eflatun, bir Aristo vardı. Napolyon ise böyle bir destekten mahrumdu. Aynı şekilde;

Hazret-i Ali’ye (ra) soruluyor:

“Neden Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman’ın (ra) muvaffak olduğu gibi sen de muvaffak olamadın?” o da

“Onların müs­teşarı ben idim. Fakat benim arkamda hakkıyla istişare edebileceğim birisi yoktu.”

diye cevap vermiştir. 

İdareci, her hareketinde, hatta yemesinde içmesinde, oturup kalkmasın­da ölçülü ve itidalli davranmalıdır. 

İdareci, idare ettiği milleti kendisi gibi sevmeli ve kendisini onların hizmetine adamalıdır.

“Seyyidül kavmi hadimuhum.” (Bir kavmin yöneticisi o kav­min hizmetçisidir.) 

hadis-i şerifini hatırından çıkarmamalıdır. 

Milletler, ehliyetsiz, önünü ve arkasını göremeyen idarecilerin elinde kaldığı müddetçe bedbaht ve perişan olurlar. Eflatun’un dediği gibi: “Dünyanın düzelmesi için ya kralların filozof veya filozofların kral olması lazımdır.” Yani bir lider; bir filozof kadar düşünceli, bir kral kadar kudret­li olmalıdır. Hikmet ve kudret birbirini takip etmeli ve tamamlamalıdır. 

İdareci, ferdî ve umumî vicdanı kaynaştırarak siyasî, idarî, askerî, içtimaî icraatında birlik ve ahengi meydana getirmelidir.Bir milletin yaşa­ması üç unsura bağlıdır; maneviyat, hikmet ve kuvvet. 

İdareci, dinin birleştirici ve bütünleştirici hususiyetlerini daima göz önünde bulundurmalıdır. 

İdareci, her zaman hak ve hakikatin taraftarı olmalıdır. İdarecinin bir elinde kuvvet diğer elinde hikmet ve adalet olmalıdır. Aksi hâlde o devletin devamı olmaz. 

İdareci, çevresinde meydana gelen anarşi ve huzursuzluk gibi zor ve karışık meseleleri büyütmeden ve halkı ümitsizliğe düşürmeden lazım gelen çözümleri üretmelidir. Halkı yönlendiren idareciler, şayet hatalı dav­ranır da acze düşerlerse, cazibelerini kaybederler. O zaman milletin onlara bağlılıkları azalır ve böylece o milletin nizam ve intizamı bozulur.

Adil idareciler hakkında Hasan-ı Basrî’nin Ömer İbn Abdülaziz’e yazdı­ğı mektubundan bazı bölümlerini burada nakletmekte fayda mülahaza ediyorum. Mektupta adil yöneticicinin niteliklerini şöyle sıralamaktadır: 

“Bil ki, Allah adil devlet reisini, haktan sapanları düzeltici, her zalimi doğrultucu, her bozuğu ıslah edici, her zayıfa güç, her mazluma da hakkını verici ve her şaşkına sığınak kılmış­tır. İdareci, idare ettiği insanlara karşı gayet şefkatli olmalıdır. Onları tehlikelerden uzaklaştırır, fitne ve anarşiden, eza ve cefaya maruz kalmaktan muhafaza eder. İdareci, yetimlerin, fakirlerin ve kimsesizlerin vasisi ve koruyucusudur. İdareci, vücudun içinde kalp gibidir. Onun sağlıklı çalışmasıyla vücut hayatını devam ettirir.” 

“Bil ki, şu anda yaşadığın dünyadan başka kalacağın ebedi bir dünyan daha var. Sevdiklerin senden ayrılacaklar ve seni kabrinde yapayalnız bırakacaklar. O hâlde, kişinin kardeşin­den, anne-babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı o gün için sana faydalı olacak işleri yapmayı da unutma.” 

“Düşün, kabirdekilerin, diriltilip dışarı atıldığı, kalplerde ve gönüllerde olanların ortaya konulduğu günü ki, o gün tüm sırlar açığa çıkarılmış ve amel defterin küçük-büyük her işle­diğini eksiksiz olarak ortaya koymuştur.” 

“Bugünkü kudretine takılıp kalma, yarınki aczini de düşün! O gün sen ölüm kemendiyle esir edilmiş olarak, nice meliklerin Hayy u Kayyum olan Allah’a boyun eğdiği bir sırada melek­ler, nebiler ve resullerden müteşekkil bir topluluğun arasında olacaksın. Artık sen bilirsin.” 

“Bu öğütleri, sevdiği kimseyi sağlığına kavuşturmak istediği için, ona acı ilaçlar içiren doktor gibi telakki et.”159  

Dipnotlar:

157 Selahattin Şimşek.
158 Âl-i İmran, 159.
159 Muhammed İbn Abdü Rabbihi, el Ikdü’l-Ferîd, I, 25.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu