İsraf
İnsanların mübtela olduğu kötü alışkanlıklardan biri de israftır. İsraf, dinimizde haramdır.
İsraf, insana verilen maddi ve manevi nimetlerin, Cenab-ı Hakk’ın yasak ettiği yerlerde harcanmasıdır. Başka bir ifadeyle, herhangi bir nimetin, Allah’ın müsaade ettiği ölçüler dışında fazlaca harcanmasıdır.
İsraf, afakî ve enfüsî nimetlerin kıymetlerini bilmemektir. Mesela, mal Allah’ın verdiği bir nimettir. Malın israfı bu nimeti hafif görmektir. Bu ise, küfran-ı nimettir, nankörlüktür, nimete şükretmemektir.
İsrafın dahili ve harici bütün nimetlere şümulü vardır. Mesela; yemeiçmede, giyim-kuşamda ve malı harcamada israf olduğu gibi, zamanın, aklın ve hayatın lüzumsuz yere harcanması da israftır ve neticesi hüsrandır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de,
“Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.”119
buyurmuştur. Bu ayette Allah’ın verdiği nimet ve ihsanlardan istifade edilmesi istenmiş, ancak israf edilmesi de haram kılınmıştır.
İsraf, sıhhate, ahlâki esaslara, iktisadi ve içtimai menfaatlere zıt olduğu gibi, rızayı İlahiyeye de muhaliftir. İsraf insanı zillete, sefalete düşürdüğü gibi kanaat de insanın şeref ve haysiyetini muhafaza eder.
Cenab-ı Hak insana dünya ve ahiret saadetini kazanması için birçok nimetler bahşetmiştir. Bunlardan birisi, hayattır. İnsan, hayat sayesinde Halikını bilir, Mabud-u Kerim’ine ibadet eder, ebedî saadete nail olur. Binaenaleyh insan, hayatının kıymetini bilmeli, malayani, boş şeylerle geçirmek yerine onu ilim ve irfan ile tezyin etmelidir.
Bu nimetlerden biri de zamandır. Onu boş yere sarf etmemelidir. Çünkü zararların en büyüğü vaktini faydasız yere geçirmektir.
Bu nimetlerin bir diğeri de akıldır. Akıl insanın ruhunu tenvir eden bir nur-u ilahidir ki, insanının maddî ve manevî tekamülüne vesile olur. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle:
“Akıl, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açan ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürşid-i Rabbanîdir.”120
Aklın yerinde kullanılmasıyla, insanın kalbinde bir nur, azminde bir kuvvet, sırrında bir feyiz tecelli eder. Akıl, Cenab-ı Hakk’ın rızasına değil de, nefs-i emarenin hesabına kullanılırsa israf edilmiş olur. Böyle bir akıl, insanı huzursuz edecek, gam ve kedere gark edecek bir alet seviyesine iner.
Nitekim Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur:
“İki nimet vardır ki insanlar onlarda yanılmıştır: Sıhhat ve boş vakit.”
Zamanın ehemmiyetini anlatmak için “Vakit nakittir” denilmiştir. Bu bakımdan zaman pek büyük ve pek mübarek bir servettir. Bunun kadir ve kıymetini en iyi şekilde bilip değerlendirmek gerekir.
Mısır’da Selef-i Salihinden bir zat, zamanın yerinde sarf edilmesinin lüzumunu şöyle nazara veriyor:
“Ben Cenab-ı Hakk’ın ‘Asr’ suresinde zamana yemin etmesine bir anlam veremiyordum. ‘Acaba Hak Teâla yanında zamanın ne gibi değeri var ki bu sure-i şerifte onun şanına yemin ediyor?’ diye düşünüyordum. Bir gün çarşıda dolaşırken buz satan bir zata rastladım. Öyle büyük bir telaş ve heyecanla,
‘Buz alın! Buz alın! Bana merhamet edin! Bütün sermayem bundan ibaret!’ diye bağırıyordu. Ben de
‘Niçin böyle bağırıp milleti rahatsız ediyorsun. İşte malın ortada, ihtiyacı olan alır. Bu şekilde bağırmana gerek yok!..’ dedim. Adam bana dönüp dedi ki,
‘Anlamıyorsun. O benim sermayem, eriyip yok oluyor, onu nakde çevirmeye çalışıyorum. İşte heyecan ve feryadım bunun içindir.’
“İşte, Cenab-ı Hakk’ın zamana yemin etmesindeki hikmeti ve zamanlarını boşyere zayi edenlerin hüsran ve zararlarının ne kadar büyük olduğunu o buz satandan öğrendim.”121
Verilen her nimetin hesabı sorulacağı gibi, zamanın da hesabı sorulacaktır. Nitekim sevgili Peygamberimiz bu hakikati bir hadis-i şeriflerinde şöyle ifade buyurmuştur:
“Kıyamet günü insanoğlu, ömrünü nasıl geçirdiğinden, yaptığı işleri ne niyet ile yaptığından, malını nereden nasıl kazanıp ve nerede harcadığından, sıhhatini nerede ve nasıl değerlendirdiğinden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz.”122
Günümüzdeki iktisadi buhranlarımızın temel sebeplerinden biri de israftır. Bu israf, ferdi, ailevi ve içtimai birçok sıkıntılara sebebiyet vermektedir.
Bu asrın iktisatçıları yukarıda ifade ettiğimiz hakikatleri teyiden bir çok tasarruf tedbirleri uygulamakta, israftan sakınmayı fert, millet ve devletlerin hayatının temel taşı olarak görmektedir. İsrafın, fert ve devletleri er-geç iktisadi buhranlara sürükleyeceğini ihtar etmektedirler.
Yersiz ve şuursuz harcamalar, ekonomiye büyük zararlar vermektedir. Bazı yetkililere göre ülkemizdeki yıllık israfın ekonomik değeri, bütçemizin hemen hemen iki katı kadardır.
İsrafın en mühim çaresi, fertlerin manevi, ahlaki ve milli değerlere bağlılık açısından iyi bir eğitime tabi tutulmasıdır. Nimetlerin Allah’ın bir lütfu ve ihsanı olduğunun bilinmesi de yine eğitimle olur. Mesela; bir insan, ekmeği sadece karnını doyurmak için bir gıda maddesi olarak değil, Allah’ın aziz bir nimeti olduğunu düşünerek yemelidir.
İslâm, servet kazanmayı teşvik etmiştir. Helal servet kazanıp da Allah rızasına sarf etmek ne büyük bir devlettir! Çünkü böyle bir servet insanın dünya ve ahiret saadetine vesile olur.
Hazret-i Ali (ra) “Bir adam dünyanın bütün servetini eline geçirse ve bununla Allah rızasını niyet etse, bu servet onun dünya ve ahiret saadetine vesile olur” demiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o adam bütün bu servetini Allah rızasını niyet etmeksizin harcarsa o mal dünyada da ve ahirette de onun helaketine sebep olur. Şu halde servet sahibinin malını istediği gibi israf etmeğe ve gayrimeşru yollara harcamaya hem dinen hem de vicdanen hakkı yoktur.
İmam-ı A’zam,
“Hayırda israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.”
buyurmuştur. Buna göre, Allah yolunda yapılan harcamalarda israf olmaz.
Ebu Zerr’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm) Ebu Zerr’e Uhud Dağını göstererek:
“Uhud Dağı kadar altınım olsa, borcumdan başka, bir dirheminin bile üç günden fazla yanımda kalmasını istemezdim. Allah’ın kullarına ‘Alınız, alınız!..’ diye dağıtırdım.”123
buyurmuşlardır.
İsrafın zararları çoktur. İsraf yüzünden nice namuslar, haysiyetler payimal olmuş, nice aileler yıkılmıştır.
İktisat etmeyen bir kimse, zillete, manen dilenciliğe ve sefalete düşmeye namzettir. İktisad eden, hem dinini, hem de haysiyet ve şerefini muhafaza eder.
Bu zamanda zaruri olmayan ihtiyaçlar görenek belasıyla zaruret haline gelmişlerdir. İnsan, bu gayr-i zaruri ihtiyaçları karşılamak için zillete düştüğü gibi, hayat-ı ebediyesini de feda edebilmektedir.
Cenab-ı Hak Peygamber Efendimize mealen:
“Elini boynuna bağlayıp, cimri kesilme; onu büsbütün de açma, sonra fazlaca levme uğramış, hasret içinde kalmış bir hâlde oturup durursun.”124
buyurmuştur. Cenab-ı Hakk’ın bu ihtarı, Peygamber-i Zişan vasıtasıyla bütün ümmetine de bir emirdir.
İslâmiyet, denge üzerine kurulmuştur. Ölçülü davranmak İslâm’ın temel esaslarından biridir. Aşırı israf etmek de cimrilik kadar zararlıdır.
Dipnotlar:
119 A’raf Sûresi, ayet, 31.
120 Sözler.
121 Fahreddin Er-Razi, Tefsir-i Kebir, Asr Suresinin tefsiri.
122 Tirmizî, Kıyame, 1.
123 Buhari, Fadaiü’s- Sahabi, 6; Temenni, 2; Zekat, 4; Müslim, Münafıkın 52; Zekat 31; Fedailü’s- Sahabi, 221-222; İbn-i Mace Mukaddime, 10; Zekat, 3.
124 İsrâ Suresi, ayet, 29.