İnsan, Millet, Devlet

Sulh (Barış)

Sulh bütün yüksek hasletlerin neşv-ü nema bulduğu bereketli bir zemindir. “Hükümlerin en hayırlısı ve en faydalısı sulhtür, barıştır.”174 

İslâm Dini dünya ve ahirete ait bütün saadetleri ihtiva eden engin ve zengin bir hazinedir. Bitmez tükenmez düstur ve güzellikleri barındıran bir deryadır. Bu nihayetsiz güzelliklerinden birisi de insanlar arasında sulh ve barışı emretmesidir. Hazret-i Peygamber Efendimiz (asm) Medine’ye teşrif­lerinde ilk icra buyurduğu iş ensar ile muhaciri birbirlerine kardeş yapma­sı ve ehl-i kitap ile sulh ve musalaha etmesi olmuştur. Bundan da anlaşılı­yor ki, İslâm dini muhabbet ve uhuvveti emir, düşmanlığı ve ayrılığı neh­yetmiştir. Bu hususta Cenab-ı Hak mealen:

“Eğer onlar sulha meylederler­se, sen de ona meylet ve Allah’a tevekkül et.”175

buyurmaktadır. Çünkü, dünyanın huzur ve saadeti, selamet ve refahı savaşta değil, sulh ve barış­tadır. 

Şefkat ve muhabbet menbaı olan Peygamberimiz, insanlar arasında sulh ve barışı tesis etmiştir. Bunu da kılıçla, zecri tedbirlerle değil, muhab­bet ve uhuvvetle sağlamıştır. Zaten insanların fıtratında esas olan uhuvvet, muhabbet, hürmet ve şefkattir. Kin, haset, düşmanlık gibi kötü duygu ve hisler arızîdir, nefsanî arzulardan dolayı ortaya çıkmaktadır. Bunların iza­lesi mümkün ve kolaydır, az bir gayretle silinebilirler, atılabilirler. 

Cahiliye devrinde insanların kalplerinde kin, ğayz, düşmanlık gibi hisler cehennem alevleri gibi kaynıyordu. Ardı arkası kesilmeyen harplerden, zulümlerden nice canlar ve mallar harap oluyorlardı. Zulüm neredeyse arşa dayanmıştı. Hak hukuk gözetilmiyor, ırz ve namuslar payimal oluyordu. İnsanların kanları sel gibi akıp gidiyordu. Şefkat ve merhamet kalplerden silinmişti, kızlarını diri diri gömmek bir şeref vesilesi sayılıyordu. Kadınları hayvandan aşağı görüyorlar, onlara adi bir eşya muamelesi yapıyorlardı. Hayvanlara, yıldızlara, putlara tapıyorlardı. Ufukların cehalet bulutlarıyla kaplı olduğu böyle bir zamanda Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) Ceziret’ül- Arab’ın bir köşesinden güneş gibi zuhur etti. Küfrün kesif bulutlarını dağıttı, parçaladı, alemi ziyası altına aldı. O ziyanın ulviyeti, parlaklığı gözleri kamaştırdı. O’nun canlı, mukaddes sadası kulakları doldurdu. Getirdiği feyz-i hidayetle kalpleri tenvir etti. Devr-i cehalet gitti, devr-i nur geldi. Kur’an-ı Kerîm katılaşmış kalpleri, azgın nefisleri feyziyle uslandırdı. Kalplerde kaynayan düşmanlık ateşini söndürüp, kin ve ğayzın yerine şef­kat ve merhamet nurlarını doldurdu. Tefrikayı kaldırdı, kalpleri birleştirdi, uhuvvet ve muhabbeti yerleştirdi, insanları birbirine sevdirdi, kardeş etti. Şairin dediği gibi; 

“Akvama muhabbeti eş etti,
Bir sofraya koydu kardeş etti.” 

“Cem etti kabail ü şuubu,
Bir kıbleye bağladı kulubu.” 

O şefkat menbaı (asm), yalnız kendine inananlar arasında sulh ve barı­şı sağlamakla kalmadı, müminlerle Ehl-i Kitap arasında da sulh ve barışı tesis etmek için elinden gelen gayreti sarf etti. Hatta Müslümanlara tanınan hak ve hukukun aynını diğer dinlere mensup kişilere de teşmil etti. Müslüman erkeklerin Ehl-i Kitaptan olan kadınlarla evlenmelerine müsaa­de ettti. Tâ ki, aralarında muhabbet, sevgi, saygı gibi rabıtalar kuvvetlen­sin; kin ve nefret hisleri izale olsun, yerine şefkat ve merhamet yerleşsin. Bu şekildeki evlilikler, Ehl-i Kitap ile Müslümanlar arasında karşılıklı muhabbet ve yardımlaşmalara vesile olduğu gibi her ikisinin de uzak yakın ne kadar akrabaları varsa onların da dostluğunu sağladı. 

Müslümanlarla Ehl-i Kitap arasındaki rabıtaların kökleştirmesinde evlenme hadisesinin tesiri büyüktür. Müslüman bir erkek Ehl-i Kitaptan olan bir kadınla evlenince adeta Ehl-i Kitap olan bütün fertlerle sanki bir barış muahedesi imzalanmış oluyordu. 

Peygamberimizin temin ve tesis ettiği barışı, Yahudi ve Hıristiyan alim­leri başaramamışlardır. Demek ki, barış ve sulhun tesisinde peygamberimiz en büyük müessistir. Bu husus, büyük fikir adamı Bernard Shaw tarafın­dan şu sözlerle teyid edilmektedir: 

“Ben inanıyorum ki, Muhammed’in (asm) bir benzeri, yani O’nun ahlak ve karakterinde bir adam şimdiki dünyaya reis olsa ve hükmetse, bu yeni alemin bütün meselelerini çözer, bu karmakarışık dünyada sulh-u umumiyi temin eder.” 

Peygamberimizin (asm) kalplerde yaptığı bu inkılabı, Bediüzzaman Hazretleri veciz bir şekilde şöyle ifade etmektedir: 

“Şu cezire-i vasiada vahşi ve âdetlerine mutaassıb ve inat­çı muhtelif akvamı, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşi­yanelerini def’aten kal’ ve ref’ ederek bütün ahlâk-ı hasene ile techiz edip, bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyle­di. Bak! Değil zahirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalble­ri, nefisleri fetih ve teshir ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukûl, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah oldu.”176 

Sulh ve barışın sağlanmasının bir ciheti affa bina edilir. Cenab-ı Allah,

“Sizin affetmeniz takvaya en yakınıdır.”177

buyurmaktadır. Böylece affet­mek, meziyetlerin en şereflisi, en güzeli olmuştur. Aftan alınan lezzet, intikamdan alınan lezzetten daha ziyadedir. Çünkü aftan alınan lezzet dostluğu, intikamdan alınan lezzet ise düşmanlık ve kini arttırır.

Af, çimen­de çiçeğe, çiçekte ise güzel kokuya benzer. 

İnsanlık aleminde affın en güzel örneklerini peygamberler vermişlerdir. Hazret-i Yusuf (as) kendisini kuyuya atan kardeşlerini affetmesi ve Peygamber Efendimizin (asm), Mekke’de iken kendisine her türlü kötülü­ğü reva gören, onu hicrete mecbur edenleri Mekke’nin fethi gününde affet­mesi bunun misallerindendir. 

Affetmek ne büyük bir devlet, ne büyük bir saadettir. O, ne âli bir hasse, ne şevkli bir cazibedir ki, insanın hasmını bir anda dost eder; affeden ve affedilenin iç aleminde büyük bir huzur ve emniyet doğurur. 

Af, içtimai hayatın en esaslı rabıtası, en muhkem nazımı, en kuvvetli hakimidir. Bütün nizam ve asayişin temeli, hak ve adaletin menbaı, refah ve huzurun zembereği, dünyevi ve uhrevi saadetin en büyük bir vesilesidir. Beşeriyet ‘affı’ ne zaman kendine rehber ve düstur edinmişse; o zaman kalbin huzuruna, hayatın saadetine ve lezzetine kavuşmuştur. Allah’ın en geniş rahmeti ve hesapsız nimetleri affedenlerde tecelli eder. 

Dipnotlar:

174 Nisa, 128.
175 Enfal, 61.
176 Sözler.
177 Bakara 2/237.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu