Üstad, Van ve Civarının İsyana Karışmasına Mani Olmuştu
Kalktık, etrafı dolaşmaya başladık. Bir tepeceğin yanına geldiğimizde Ali Çavuş:
— Hocam, dedi, Üstad’ımız burada kendisini ziyarete gelenlerle çok sohbetler etmiştir. O zamanlar, civardaki âlimler ve şeyhler grup grup ziyaretine gelirler, gece yarılarına kadar devam eden ilmî sohbetlerini merakla dinlerlerdi. Birtakım müşkil sualler sorarlar, Üstad Hazretleri de Onların suallerini tek tek ele alır, muknî, müdellel cevaplar verirdi. Sualler bitince de O Muazzez Üstad’ımız fevkalâde derin mevzulara girer. Kur’an’a ait yüksek hakikatlerden uzun uzun bahsederdi. Misafir zâtlar da memnun ve mutmain olarak yanından ayrılırlardı.
— Üstad’ın sohbetlerine sadece âlimler mi gelirlerdi, diye sordum.
— Üstad’ın ekseriyetle iki sınıf ziyaretçisi vardı, diye cevap verdiler: Âlimler ve aşiret reisleri.
“Aşiret reisleri” sözü dikkatimi çekti. Âlimler neyse ama, bu dağ başında Bediüzzaman’ın yanında aşiret reislerinin işi neydi? Merakımı yenemedim ve sordum:
— Onların ziyaret maksatları neydi?
— Onların ziyaret maksatları tabiî ki başkaydı, tamamen siyasi idi. Üstad’ımız bu çeşit ziyaretlerden çok rahatsız olurdu.
— Niçin? Sualime Ali Çavuş şöyle karşılık verdi:
— Üstad’ın burada kaldığı 1925 seneleri memleketin karışık olduğu yıllardı. Şark, baştan başa çalkalanıyordu. Başta Kör Hüseyin Paşa olmak üzere birçok aşiret reisleri Şeyh Said İsyanını destekleme fikrindeydi. Bu aşiret reisleri ise isyana karışmak için Üstad’dan ruhsat almak ve O’nun nüfuzundan istifade etmek istiyorlardı. Hattâ, bir cuma günü, Üstad’ımızla birlikte şehre inmiş, Nurşin Camii’ne gitmiştik. Cuma namazının edasından sonra, içlerinde Kör Hüseyin Paşa, Çaldıranlı Meb’us Hasan beyin de bulunduğu on kadar aşiret reisleri bu menfi fikirlerini Üstad’a açtıklarında, Üstad’ımız onlara şiddetle karşı çıktı ve düşüncelerinin hatalı olduğunu söyledi. Dinimizde, Müslümanların birlik ve beraberliklerini zedeleyecek ve onların haricî düşmanlara karşı kuvvetlerini kıracak hiçbir dahili isyana yer olmadığını izah etti. Menfî milleyetçilik ile bu milleti parçalamanın varlığımıza kastetmek olacağını, bu gibi menfî hareketlere girişenlerin arkalarında ecnebi parmağı olmasından korkulacağını söyledi. Aşiret reisleri, Üstad’ın bu ikazlarından çok memnun oldular ve hürmetle yanından ayrıldılar ve hiçbir isyana iştirak etmediler. Böylece, isyanın çerçevesi daraldı ve sadece Şeyh Said ve müridlerine münhasır kaldı.
Ali Çavuş’a sordum:
— Üstad’ı isyana çekmek için Şeyh Said’in bizzat teşebbüsü oldu mu?
— Evet, dedi Ali Çavuş. Şeyh Said, Üstadımıza mektup yazarak kendisine yardım etmesini istedi. Üstad’ımız da O’na yazdığı cevabî mektubunda kendisini bu teşebbüsünden vazgeçirmeye çalıştı.1
Vakit hayli ilerlemişti. Fezayı, nuruna garkeden güneş aheste aheste ufka doğru eğilirken, semanın derinliklerinde cemâlin tecellisi, yerini celâlin tecellesine bırakmaya hazırlanıyordu. Bu şaşaalı nehâr âleminin zeval bulması ve üzerine siyah bir perdenin çekilmesi ne hazindi.
Güneşin Grubu sırasında, etraf-ı âlemde her an değişen renkleri seyr ve temaşa etmek ve çok sevdiğim şu mekânda akşam namazını kılmak arzu ettim ve yanımdakilere teklifte bulundum. Kabul ettiler. Zernabad suyu başında huşu ile namazımızı eda ederken etrafı derin bir sessizlik bürümüştü. Sonra, hava iyice karardı. Başımı kaldırdım. Zulümatı delerek sema yüzünde nokta nokta parlayan yıldızları seyre koyuldum. Daha sonra yola çıktık. Tarife sığmaz lâtif duygu ve tefekkür hisleri içinde köye indik.
Üstad’ın hâtıralarıyla dolu bu bir günlük seyahat benim için ömür kadar bereketli oldu desem sezadır. Yapılan sohbetlerden çok tefeyyüz ettim. Temaşasında bulunduğum o tatlı manzaralar hayalimde silinmez izler bıraktı. Geceyi köyde geçirdik.
Dipnotlar
1 Mektubu çok merak etmiştim. Yıllar sonra bir İstanbul seyahatimde, hayatını Üstad’ın hizmetine vakfetmiş ve O’nun en yakın hadimlerinden olan Zübeyir Gündüzalp, bu mektubu bana okudu. Mektup aynen şöyleydi:
“Türk Milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehidler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi kardeşle çarpıştıramayız. Bu, şer’an caiz değildir.”
“Kılıç haricî düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çaremiz Kur’an ve iman hakikatlarıyla tenvir ve irşad etmektir. En büyük düşmanımız olan cehli izale etmektir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Zira akim kalır. Birkaç cani yüzünden binlerce masum kadın ve erkekler telef olabilir.”