Bahri Amca’nın Evindeki Sohbet
Akşam, Bahri Amca’nın evinde birkaç kişi bir araya geldik. Bahri Amca, Sıddık Süleyman ve daha başkaları güzel sohbetler ettiler. Hepsini de zevkle dinledim. Günlerdir yolculuk etmeme rağmen, içinde bulunduğum manevî atmosfer, bana yorgunluğumu hiç hissettirmiyordu. Durmadan sormak, saatlerce dinlemek istiyordum. Üstada, Risale-i Nur’a ve talebelerine dair ne kadar hatıra varsa, hepsini de öğrenmek ve massetmek emelindeydim. Ruhum ve vicdanım beni durmadan bu taharriye sevkediyordu. Evet, ben bu taharrileri yaparken, daimi bir zevk ve sürür âleminde yaşıyordum.
Barla, hakikaten zengin hâtıralarla doluydu. Burası, gerçekten cihanın en mümtaz, en şerefli yerlerinden biriydi.
Üstad’ın bu bahtiyar talebelerini, halisane, sadıkane hizmetleri için çok tebrik ettim; Bu tebrikim üzerine Bahri Amca şunları söyledi:
“Bu Nur hizmetinde öyle fedakârlar, öyle vefadarlar, öyle âl-i himmet ağabey ve kardeşler var ki; bizim hizmetimiz onlarınkinin yanında çok sönük kalır. Meselâ, Şamlı Hafız Tevfik Ağabey, Risale-i Nur’un ilk kâtiplerindendi. Onuncu Söz, ilk önce onun kaleminden döküldü. Yâni, Üstad söyledi, o yazdı. Hüsrev Ağabey el’an kalemiyle yazıyor. Tahirî Ağabey’in, Üstad’ın, Onuncu Söz’ü bastırmak için kâfi parayı te’min edemediğini hisseder etmez gül tarlasını satması, ne azîm bir fedakârlıktır. Devrin bütün şiddet ve dehşetinin Üstad’ı hedef aldığı bir zamanda, Zübeyr, Sungur, Bayram, Ceylân, Hüsnü… gibi fedakârların, Üstad’a kayıtsız şartsız itaat etmeleri ve bütün ihlâs ve sadakatleriyle O’nun hizmetinde bulunmaları, her türlü takdirin üstündedir. Bu itaatlarıdır ki, onları yüksek bir kemâlâta, bir nev’i sıddıkiyet makamına yükseltmiştir. Onlardaki meziyetlerin en esaslı temeli, Üstad’ımıza olan bu teslimiyet ve itaatleri olmuştur.”
Bahri Amca, daha sonra bu genç fedakârların yüksek itaat ve teslimiyetleri hususunda birçok hâtıralar anlattı. Yatmak üzere kalktık ve odalarımıza çekildik. Yattım. Fakat, bir türlü uykum gelmiyordu. Bahri Amca’nın sohbetinden çok etkilenmiştim. Kendi kendime düşünüyor ve şöyle diyordum:
“Onlardaki ihlâs, onlardaki sadakat, onlardaki feragat, onlardaki hamiyet, onlardaki îman, onlardaki aşk ve şevk ne üstün bir mertebedeymiş. Hele itaatleri ne yüce bir seviyedeymiş.”
İtaat, ne büyük bir devlet ve ne ulvî bir saadet. O, ne âli bir hasse, ne şevkli bir cazibedir ki; insanı bir anda sıddıkiyet makamına çıkarır.
İtaatin telaffuzu bile şirin ve halâvetli. İşitince, insanın iç âlemine büyük bir huzur ve emniyet doğuyor. Acaba şu âlemde, şu itaat kadar nizam ve intizama hizmet eden hangi şey gösterilebilir?
Evet; itaat, cihanın en asaslı rabıtası, en muhkem nâzımı, en kuvvetli hâkimidir. Bütün nizam ve asayişin temeli, hak ve adaletin menbaı, refah ve huzurun zembereği, dünyevî ve uhrevî her muzafferiyetin en büyük sebebidir.
İtaat, öyle kudsî bir kuvvettir ki, insanı, her iki âlemde de firdevsî bir saadete nail eder. Beşeriyet, itaati ne zaman kendine rehber ve düstur edinmişse o zaman saadetten saadete, refahtan refaha doğru yükselmiştir.Ruhun safvet ve taharetini, kalbin kuvvet ve şecaatini, fikrin vas’at ve Sekavetini, hayatın lezzet ve zevkini te’min edecek şey ancak itaattir. Allahü Teâlâ’nın en geniş rahmeti ve hesapsız ni’metleri itaat edenlerde tecelli eder.
Bir an, maziye daldım ve tarihin yapraklarını okudum. Gördüm ki, itaat, O’nu kendisine rehber edinenleri feyizden saadete, saadetten kemâle îsal etmiştir. Cemiyetler, hayatiyetlerini ancak itaat sayesinde bir ahenk içinde sürdürmüşlerdir. Ferd ve hanelerin, millet ve devletlerin şan ve şerefini yükselten, onları gaye-i kemâllerine îsal eden en büyük vesile hep itaat olmuştur.
Ferd ve cemiyetler, elîm akıbetlerden ve hüsranlardan hep itaatle kurtulmuşlardır.
Kendilerini, âlemde en büyük mürebbi sayan ve insanlığa refah, huzur ve saadet kaynağı arayan sosyologlar, pedagoglar, tarihin sayfalarını ne zaman çevirecekler ve itaatin huzurun, saadetin ancak ve ancak Allah ve Resulünün emirleri istikametinde gerçekleşebileceğini ne zaman anlayacaklar?..