Van’a Gidiş
Dersler tatil olur olmaz, 1952 yılı baharında Van’a gitmek üzere yola koyuldum. Bu, Van’a ilk ziyaretimdi.
Van’da, Risale-i Nur’u bilen ve bilmeyen, okuyan ve okumayan herkes Bediüzzaman’a öylesine hürmetkâr idi ki, hayrete düşmekten kendimi alamadım. Bunun sebebini çeşitli kimselerden sordum. Nurşin camiinde kıldığım bir öğle namazını müteakip, bahçede toplanan cemaate de bu hayretimi ifade ettiğimde, yaşlı bir zât bana şöyle dedi:
“Bediüzzaman Hazretleri, Cihan Harbi’nde Ermeni ve Ruslara karşı bu memleketi talebeleriyle birlikte müdafaa etti. Can ve malımızı, haysiyet ve namusumuzu pâyimal olmaktan Allah’ın izniyle kurtardı. Diğer taraftan, 1926 yılında patlak veren Şeyh Said isyanına karışmamızı önleyen de yine o oldu. Bu hususta gösterdiği hassasiyetle memleketimizi büyük bir felâketten daha kurtarmış oldu…”
Bediüzzaman bahsinin açıldığı her yerde, Van halkı, O’nu müstesna duygularla yâdediyordu. O, yedisinden yetmişine herkesin gönlünde taht kurmuştu. Topsuz tüfeksiz, alâyişsiz nümayişsiz başlarda sertâc olmuştu. Bu büyük insanı daha yakından tanımak için sabırsızlanmaya başlamıştım.