MÜSBET VERİLMEYİNCE
İnsanın iç âlemi müspet fikir ve hakikatlerle dolmazsa, onların yerini menfi ideolojiler, hurafe ve safsatalar alır. Bugün gençliği sarsan ruhî bunalımların, fikrî ıstırapların asıl sebebi budur. Bundan kurtulmalarının tek yolu, insanların akıl, kalp ve vicdanlarını, Kur’ân’ın ulvî hakikatleriyle doyurmaktır. Bir kısım gençler, nefislerine ağır gelen bu hakikate sarılmak yerine, aldatıcı sloganlara daha çok meylederler. Manevî boşluklarını böylece doldurup huzura kavuşacaklarını zannederler. Materyalistler onların bu halinden istifade ederek kafalarına maneviyatı sarsıcı şüpheler atarlar. Ve beyinlerini iyice yıkayarak onları materyalist ve ateist düşünce dışında hiçbir hakikati kabul edemeyecek bir hale sokarlar. Artık bu gençler mantık ve muhakemelerini kaybederek tamamen robotlaşırlar. Basit bir hanenin dahi ustasız olamayacağı bir hakikat iken, şu muhteşem kâinat sarayını sahipsiz ve sânisiz kabul ederler. Hem insanları ve diğer bütün canlıları hayatsız, şuursuz ve iradesiz tabiatın yaptığına inanırlar. Kendilerini gayesiz, vazifesiz, başıboş ve sahipsiz zannederler küfür ve dalâlete düşerler. Halbuki, küfür; zatında muhaldir, hakikatin zıddını kabuldür, mahiyeti yalandır. Meselâ, Selimiye Camii’nin mimarını inkâr etmek, hakikatsiz bir safsata ve büyük bir yalandır.
Aynen bu misâl gibi, binlerce menzilleri ihtiva eden şu muhteşem kâinat sarayının Hâlık’ını ve Malikini, sahip ve mutasarrıfını inkâr etmek, bu misalden hadsiz derecede çirkin bir yalan, müthiş bir hezeyan ve korkunç bir safsatadır.